Konuk Yazar: Psk. Ayla Kahraman
Gebelik ve doğum sonrası, kadın için gül bahçesinde yapılan bir gezinti mutluluğunda değildir; aksine kendine özgü rahatsızlıkları ve psikolojik baskıları olan zor bir süreçtir. İstenen bir gebelikte bile; yaşanan sıkıntılar ve çatışmalar; anne adayını olumsuz etkileme gücü taşır. Döllenmeden itibaren kadın; anne olmaya başlar. Vücudunda oluşmaya başlayan fizyolojik değişimlerin yanında, duygusal ve sosyal değişimlerle de karşı karşıya kalır. Mide bulantıları, iştahsızlık gibi sorunların yanında; dikkat eksikliği ve yoğunlaşma güçlüğü gibi sorunları da yaşamaya başlar. İlaçlara fazla yaklaşılmayan bu dönemde, rahatsızlıkların bitmemesi ya da şiddetini artırarak devam etmesinin yarattığı tedirginlik; bebeğin gelişine duyulan sevinç ve mutluluğa eşlik eder. Anne olmanın getireceği değişimin ve sorumluluğun anne adayını farklı gelgitlere sürüklemesine uygun olan bu ortamı besleyen olumsuzluklar da varsa, çatışmalı ve sorunlu bir gebelik sürecine girilebilir. Bu ne yazık; annenin ve bebeğin sağlığı açısından ciddi bir engeldir ve doğum sonrasını hatta bütün yaşamı etkileme gücü vardır. Bu nedenle gebe kadının bu süreci sağlıklı ve huzurlu geçirmesinde duygusal ve sosyal desteklerin büyük rolü vardır.
Kadının sağlıklı bir gebelik geçirmesinde en önemli rol eşine düşmektedir. Kadının yükünü artıran sorunlar ve eş ile yaşanan geçimsizlik gebelik sürecini olumsuz etkiler. Bu; doğum sonrası dönem için de ciddi bir sakıncadır. Çiftin iletişiminin ve paylaşımının kesilmemesi gerekmektedir. Gebelikle birlikte oluşan değişikliklerin ilişkilerini olumsuz etkilememesine dikkat edilmelidir. Eşlerin birbirinden uzaklaşmaları; kadının kendini yalnız ve değersiz hissetmesine neden olabilir. Kendini yalnız hisseden gebe kadın; duygu ve düşüncelerini paylaşmamaya, korku ve sıkıntılarını içinde büyütmeye başlar. Bu; gebelik depresyonu denilen ve doğum sonrasında kılık değiştirerek varlığını sürdürebilen, hatta yaşamın bütününü etkileyebilecek güçte olabilen bir çıkmaz yoldur.
Gebelik depresyonuna düşen kadınların yaşadıklarının ağırlığı, gebeliklerine zamanından önce son vermeye kalkışmalarına neden olabilecek güçtedir. Dikkat edilmediği ve ilgilenilmediği takdirde doğum sonrasına uzayabilir ve anne ile bebeğin ruh sağlığını riske sokabilir. Eşin ve yakınların desteğine gereksinim duyulan bu noktada, anne adayının kendini iyi hissetmesi çok önemlidir. Anne adayı, düşüncelerini, korkularını paylaşabilmeli, endişelerini giderebilmelidir. “Herkes hamile oluyor, herkes doğarak dünyaya geliyor, bir tek sen değilsin” tarzından yaklaşımlar yanlıştır.
Her şeyden önce kadının anne olmaya hazır olması büyük önem taşımaktadır. Duygusal, ekonomik pek çok sorunun ağırlığı altında ezilmemek; evliliğin kuruluş aşamasının gelgitlerini çözümlemiş olmak gebe kadının ruh sağlığını olumlu etkileyecektir. Unutulmaması gereken; anne ile bebeğinin bağının gebelik sürecinde kurulduğudur. Her gebe kaygı verici düşüncelere açıktır ve öncelikle eşinin sonra yakınlarının ilgi ve şefkatine ihtiyaç duyar.
Sonuçta, anne adayının mutluluğu ve doğuma hazır oluşu bütün ailenin mutluluğunu ve huzurunu artıracaktır.