Etkili Anne – Babalık

ÖZEL KONU – ÖZEL KONUK

Prof. Dr. Bengi Semerci

Çocuk, Ergen ve Erişkin Psikiyatristi

Çocuklarımız doğdukları andan itibaren bize güvenmek isterler. Eğer onlar adına verdiğimiz kararlarda, isteklerde tereddütlüysek, telaşlıysak, kaygılıysak onlar da öyle olacaktır. Onlarla her zaman net ve kararlı konuşmalıyız. Örnek olarak; “yatman gerekli”, “bu programı seyretmemelisin” gibi isteklerimizi “iyi olur, ama ben aksine ikna olabilirim” ifadesi ve ses tonuyla değil, “gerekli ve yapmalısın” şeklinde söylediğimizde çocuk rahatlayacak ve yapacaktır. Aksi durumda aranızda gereksiz çatışmalar çıkacak, her iki taraf da üzülecektir. Her şeye evet demek kadar, her şeye hayır demek de yanlış olacaktır. Gerçekten yapılmaması gerekenlere hayır demek çocuğa güven verir. Niçin hayır dediğinizin açıklamasını yaşına uygun yapmalısınız ki anlayabilsin. Küçük çocuklara yapacağınız uzun açıklamalar, onun niçin hayır dediğinizi anlamasına değil, aklının karışmasına neden olacaktır. Çocuklar her zaman sınırları zorlar. Ona sınır koymak, bu sınır gerçekçiyse ve doğruysa çocuğu da rahatlatacaktır. Hayır demeniz gereken konularda, başkalarından yardım almak, yani deden kızar, öğretmen kızar, doktora söylerim demek sizi “iyi” ebeveyn olarak göstermez. Aksine yetersiz ve ne yapacağını bilmeyen erişkin olursunuz. Çocuk bu durumda yapmaması gerektiğini anlamayacak, sizin yanınızda ama kızabilecek kişilerin uzağında bu davranışların doğru olduğunu düşünecektir. Oysa çocuğunuz için doğru ve yanlışı öğreten otorite anne ve baba olarak siz olmalısınız.

Çocuklarımızı çok seviyoruz, bu tartışılmaz. Ancak sevgimizi nasıl gösterdiğimiz önemli. Hiç olmaması kadar, sevginin ve ilginin fazlası da onu bağımlı, kendine yetmeyen bir çocuk yapabilir. Ayrıca onlara doğruyu yanlışı, oluru olmazı öğretmek zorundayız, hem de anne baba olarak birlikte ve tek ses olarak. Onların sınırlara, nerede duracaklarını öğrenmeye, durmadıklarında karşılaşacakları bedelin ne olacağını bilmeye hakları var. Bunları öğrenecekleri yer de aileleri olmalı. Aileleri olmazsa başka birileri öğretebilir ki bu hem zarar hem de acı verici olabilir.

CEZA – ÖDÜL SİSTEMİ

Çocuk büyütürken ceza vermemiz gerekip gerekmediği konusunda çoğu zaman kararsız kalırız. Oysa, dengeli bir biçimde kullanılan ceza ve ödül sistemi, çocuğunuzun eğitiminde size büyük ölçüde yardımcı olacaktır. Ailelerin bir kısmı sadece ceza vererek bunu sağlamaya çalışırken, bir kısmı hiç ceza vermemekle övünmektedir. Oysa çoğu kez verilen cezalar ya çocuğu düşündürmeyen ve etkilemeyen cezalar olmakta, aile de cezanın işe yaramadığını düşünmektedir. Ya da ağır, fiziksel cezalar olmakta, çocuğu eğitmek yerine öfkelendirmektedir. Benzer şekilde ödüller gerektiğinde ya da uygun dozda kullanılmayınca, ödül olmaktan çıkıp adeta hak haline gelmektedir.

Çocuk yürümeye başladığı andan itibaren evin içinde bir güç gösterisi başlar. İstediğini almaya ve ellemeye çalışan çocukla, ona engel olmaya çalışan büyükler arasındaki bu çatışma doğru davranılmadığında, büyük bir sorun haline gelir. Evdeki eşyalar çocuğun ulaşamayacağı yerlere kaldırılmaya başlanır, eline aldığında kızılır, ama bazen de oynamasına izin verilir. Çocuk bir türlü büyüklerin ne yapmaya çalıştığını anlamaz. Yapmaması gerektiğini değil, büyükleri nasıl ikna edeceğini düşünmeye başlar. Oysa kararlı, devamlı ve doğru söylenen “hayır” çocuk için anlamlı olacaktır. Bir süre sonra ne yapacağını, ne yapmaması gerektiğini öğrenen çocuk, yaptığı ve yapmadığı için ödeyeceği bedeli, kazanacağı değeri de öğrenmiş olmalıdır. Cezalar, çocuğun canını fiziksel olarak yakmayacak, çocuğun yaşına uygun ve bir çeşit bedel ödeme olarak kabul edilebilecek şeylerdir. Çocuğun bir kez daha aynı şeyi yaptığında aynı yaptırımla karşılaşacağı durumlardır. Cezalar mutlaka çocuğun yaşına ve gelişim dönemine uygun olmalıdır. Ayrıca çocuk o cezayı daha önce öğrendiği ve yapmaması gereken bir durum için aldığını bilmelidir. Duruma uygun, haklı bir ceza çocuğu üzmez. Ama cezalar tehdit halinde kalırsa, çocuk anne babasının ağzından çıkanların yapılmadığını, herhangi bir şekilde onları vazgeçirebildiğini öğrenirse cezanın anlamı kalmaz. Çocukla aile arasında bir oyun haline dönüşür ve genellikle bu oyunu çocuk kazanır. Ödül ise genellikle yanlış kullanılan bir kavramdır.

Ödül, zaten yapması gereken bir şeyi, iyi yaptığı için, çocuğa verilen şeydir. Oysa genellikle, çocuğa zaten yapacağı bir iş için önceden önerilen şey haline gelirse bunun adına ödülden çok rüşvet demek gerekir. Bunun önemli sakıncaları vardır. Eğer çocuğa herhangi bir şeyi rüşvet olarak öderseniz bir dahaki sefere önerdiğiniz şey yetmeyecektir. Ayrıca çocuk, bu durumda yapması gereken şeylerin kendi sorumluluğu olmadığını düşünecektir. Sorumluluklarını, annesini ya da babasını kazanmak, herhangi bir menfaat elde etmek için yaptığını düşünecektir. Bundan sonra da bu çocuğa bir şey yaptırmak çok zor hale gelecektir.

Ödül ve Ceza Ne Zaman Uygulanmalı?

Bir çocuğu hep ödüllendirmek ya da sadece cezalandırmak birçok sorunu beraberinde getirecektir. Ceza ve ödül, mutlaka yerinde, zamanında, gerekli durumlarda ve gerektiği dozda kullanılmalıdır. Ayrıca çocuğun yaşına ve durumuna uygun olması da çok önemlidir. Öncelikle şunu unutmamak gerekir. Dövmek hiçbir biçimde bir cezalandırma yöntemi değildir. Aslında şiddet çaresizliğin dışa vurumudur. Çaresiz kalan, çocuğu doğru yolla eğitemeyen ailenin çaresizliğini yansıtır. Sonuç olarak da, ruh sağlığı yerinde olan erişkinler, şiddet uyguladıktan sonra kendileri daha çok üzülür ve çaresizlikleri artar. Ama çocuk öğrenmesi gereken doğruyu öğrenmemiş olur. Çocuğa hiçbir zaman fiziksel acı verilmemelidir. Bunun yerine çocuk sorumluluğu olan bir şeyi yerine getirmediği zaman öncelikle onu uyarmak, sonra yaşına uygun olarak bedel ödetmek gerekir. Tüm bu cezaları verirken mutlaka suçla orantılı davranılmalıdır. Bu, en etkili yöntemdir. Çok büyük bir suça çok küçük bir ceza verirseniz, bunun hiçbir anlamı olmaz.

Çocuğa, mutlaka cezanın neden verildiği anlatılmalıdır. Çocuk neyi yanlış yaptığını, neden yanlış yaptığını ve neden ceza gördüğünü bilmelidir. Ayrıca uygulanan cezadan vazgeçmemek gerekir. Çoğu anne baba verdikleri cezadan kolayca vazgeçerler. Ceza, bir kere söylendiğinde mutlaka sonuna kadar uygulanmalıdır. Çocuk özür dileyebilir, ama bu cezayı ortadan kaldıran bir sonuç doğurmaz. Sadece bir kez daha yapmayacağına dair bir sözdür.

Ödül de aynı şekildedir. Çocuğa gereğinden fazla ödül vermek de sorun yaratacaktır. Çünkü böyle bir durumda ödülün hiçbir anlamı kalmaz. Ödüller de aynı cezalar gibi yerinde ve dengeli bir biçimde kullanılmalıdır. Ödül sisteminin doğru kullanımı çocuğun yaptığı şeyin ölçüsünü anlamasını sağlayacaktır.

Genel olarak bakıldığında, ödül ve ceza sistemleri ailelerimizde doğru uygulanmamaktadır. Aileler, ceza uygulama konusunda ya korkak ya da aşırı davranıyorlar. Çocuklarının kişiliklerini kazanmalarını zedeleyeceklerini düşünüyorlar. Burada gözden kaçırılan ama çok önemli bir nokta vardır. Bedel ödemeyi bilmeyen, sınırsız çocuklarla, evden kaçan, umursamaz ve öfkeli çocuklar yaratılmaktadır. Aileler, çocuklarını yetiştirmenin yanında onların sınırlarını da belirlemek zorundalar. Yoksa, ruhsal açıdan sağlıksız ve toplumla uyumsuz nesiller oluşur.

Doğruyu öğretemediğimiz, kararlı olmadığımız çocuğu, durduramadığımızı anladığımızda, yetersiz kaldığımızı hissettiğimizde, beceriksizliğimize büyük bir hata daha katar ve şiddete başvururuz. Çocuğa attığımız tokat, gücümüzün değil, güçsüzlüğümüzün en son noktasıdır. Çaresizliğimizden başvurduğumuz şiddet, bizi rahatlatacağına çaresizliğimizi arttırır. Çünkü sadece o an için duran ve ağlayan çocuk, yanlışın ne olduğunu anlamadığı için aynı şeyi tekrarlayacak, öfkelenecek, şiddeti bir iletişim şekli olarak öğrenecek, kullanacak ama bizim istediğimiz davranış değişikliği olmayacaktır. Yapamadığımız için, yetersizliğimiz için öfkelenir, sonra pişman oluruz. Hatta dövdükten sonra, çocuğa fazladan bir şeyler vermeye, böylece kendimizi affettirmeye çalışırız. Ama dayağın yanlışını, dayağın getirdiği çözümsüzlüğü gideremeyiz. Oysa biliriz ki, şimdiye kadar dayak hiçbir şeye çözüm olmamıştır. Üstelik şiddeti öğrenmesin diye uğraştığımız, oyuncaklarını denetlediğimiz, izlediklerinden yakındığımız, kaç yaşında olursa olsun bir başkası ona vurduğunda içimizin yandığı çocuğumuza şiddet uygulayarak, şiddeti öğretenin kendimiz olduğunu kabullenmek zor gelir.

Dayak bir eğitim ve ceza sistemi değildir. Ayrıca unutulmaması gerekir ki, çocuklarımız bizim aynamızdır. Ne verirsek onu yansıtırlar.