Bir zamanlar, Avrupa’daki köylerden birinde yoksul bir ihtiyar yaşarmış. Adı da Tavuklu İhtiyar’mış. Tavuklu adının takılmasının nedeni, kendi gibi yaşlı, kahverengi renkli benekli bir tavuğu olmasıymış. Her gün tavuğun yumurtasını yer, komşulardan bir dilim ekmek dilenir, bütün gün pinekler, hiçbir iş yapmazmış.
Günün birinde Tavuklu İhtiyar yine öğlen yemeği için tavuğunun yumurtlamasını beklerken bir sürprizle karşılaşmış: Bu sefer kümesteki normal bir yumurta değilmiş. Sarı renkli, parlak yumurtayı eline almış, koklamış, yere vurmuş, kabuğunu soymaya çalışmış, derken, şaşkınlık içinde, bu yumurtanın altın olduğunu anlamış.
Altın yumurtayı cebine atan Tavuklu İhtiyar hemen bakkala koşmuş. Kilolarca un, şeker, helva, yağ, et, sucuk, pirinç istemiş. Bakkalın kuşkulu bakışlarını görünce altın yumurtasını çıkarıp bakkalın avucuna koymuş. Bakkalın gözleri parlamış. Bakkal bu kadar büyük bir altın parçasını daha önce hiç görmemiş. İhtiyarın istemediği başka yiyeceklerden de paketlemiş.
Tavuklu İhtiyar kocaman paketlerle evine dönmüş. Ancak gece yarısı altın yumurta bakkalın kasasından çıkıp ihtiyarın cebine dönmüş. Sabah uyandığında yumurtasını yeniden cebinde bulan ihtiyar o günden sonra önüne gelen her dükkândan alışveriş etmeye başlamış. Ev almış, toprak almış, bahçe almış.. Zamanla yörenin en zengin insanlarından biri olmuş. Her alışveriş ettiği yere altın yumurtasını bırakırmış, sabaha da yumurtası kendisine geri dönermiş.
Zamanla Tavuklu İhtiyar’ın karakteri değişmiş. Zenginleştikçe çevresini küçümsemeye, sadece kendisi gibi varlıklı olanlarla oturup kalkmaya, fakirleri insan yerine koymamaya başlamış. Yoksulları azarlayan, garipleri kovalayan, dilencileri evine sokmayan ihtiyarın bir gün kapısı çalınmış.
“Allah rızası için yoksula bir sadaka…”
“Hemen defol buradan, pis dilenci! Çabuk git evimden yoksa adamlarımı çağırır sana sopa attırırım!” demiş.
Dilenci tek bir söz söylemeden dönüp evden uzaklaşmış, ama daha sokağın başına bile ulaşmadan evde garip bir şey olmuş. İhtiyarın en büyük hazinesi olan altın yumurta cebinden çıkıp dilencinin peşinden yuvarlanmaya başlamış. Dilenci yumurtayı cebine koymuş ve gözden kaybolmuş.
Tavuklu ihtiyar’ın zenginliğinin büyüsü de o an bozulmuş. O günden sonra hızla yoksullaşmaya başlamış ve kısa bir sürede eski yoksul haline geri dönmüş. Tavuğunun altın yumurtladığı gün neyi varsa, sadece ona sahip olmuş, yani hiçbir şeyi kalmamış.