Okul Öncesi Eğitim Uzmanı Sevil Bıyık
Nisan ayı denilince hemen hemen herkesin aklına 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı geliyor sanırım. Peki, ne diyordu şarkı? “Bu gün 23 Nisan hep neşeyle doluyor insan” gerçekten neşe ile doluyor muyuz? Çocuklara armağan edilen bu bayram gerçekten çocukları ve biz yetişkinleri mutlu ediyor mu? Gelin bunu hep birlikte biraz sorgulayalım.
Çocuklar 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı nasıl kutluyorlar? Hepinizin “dans gösterileri ile” dediğini duyar gibiyim. Peki, çocuklar bu dans gösterilerine nasıl hazırlanıyorlar? Genellikle şöyle oluyor. Öğretmenler tarafından bir dans şarkısı belirleniyor hemen ardından öğretmen seçilen şarkıya bir dans koreografisi çıkartıyor, çocukların gösteride giyecekleri kıyafetleri belirliyor ve yoğun bir tempo ile provalar başlıyor. Aileler ise çocuklarının dansını izleyeceği günü sabırsızlıkla beklemeye başlıyor. Peki, çocuklar bu sürecin neresinde? 23 Nisan çocukların bayramı ise nasıl kutlayacaklarına onların karar vermesi gerekmiyor mu? Tıpkı çocukların kendi hayatlarını etkileyen birçok kararda söz sahibi olmaları gerektiği gibi.
Peki ev/aile ortamlarındaki süreçlerde çocukların katılımları nasıl? Genellikle yetişkinler sahip oldukları olgunluk düzeyinden ya da tecrübelerden dolayı çocuklar adına neredeyse tüm kararları alma görevini üstleniyor. Hava soğuksa kalın giyinsin, acıktıysa onun için sağlıklı olduğunu düşünüp o gün belirlediği yemeği yesin, şu kursa gitsin, piyano çalsın, ben yaşayamadım o yaşasın. Tabi ki bunların tümü çocuklarımızın iyiliği için aldığımız kararlar, fakat onların kararları değil. Örneğin şöyle olsa; hava soğukken kısa kollu ile dışarıya çıkmak isteyen çocuğa ısrarla hasta olmasın diye en kalın kazağı giydirmeye çalışmak yerine, çocuğun birazcık üşümeyi deneyimlemesine izin verip yanımıza bir kazak alsak ve dışarıya çıksak, çocuk zaten üşüdüğünde üzerini değişmeyi kendisi isteyecektir. Böylelikle de kendi kararını kendisi değiştirecektir. Bu örnekteki iki karar da çocuğa ait değil mi? Bu durumda çocuk, vermiş olduğu kararı deneyimleyerek öğrenip değiştirme fırsatı yakalamış olmuyor mu?
Ülkemizin de 1996 yılında imzalamış olduğu fakat aradan bunca yıl geçmesine rağmen yeterince hayata geçirilemeyen, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi Madde 12 yani “Çocuğun Katılım Hakkı”, çocukların kendilerini ilgilendiren her türlü kararda, görüşlerinin dinlenmesi gerektiğinin altını çizmektedir.
Kısacası biz yetişkinlerin çocuklara söz hakkı vermesi yasal olarak bir zorunluluktur diyebiliriz. Sorun aslında şu, biz yetişkinler çocukları birer birey olarak görebiliyor muyuz? Yaklaşık olarak 20 – 30 sene sonra şu anda biz yetişkinlerin çalıştığı pozisyonları bu günün çocukları devralacak, içinde bulundukları toplumun yönetimi de buna dahil. Sonuç olarak diyebiliriz ki yakın gelecek çocuklara ait.
Günümüzde insanların sahip olması gereken becerilerden bazıları, eleştirel düşünme becerisine sahip merak eden, sorgulayan, kendini ifade edebilen, üreten, iş birliği içinde çalışabilen sahip oldukları hakların ve sorumlulukların bilincinde bireyler olmaları gerektiği yönündedir.
Kısaca çocuklara küçük yaşlardan itibaren kendi hayatlarını ilgilendiren kararlara katılma hakkı ve görüşlerini özgürce belirtebilecekleri ortamlar sunmak, yakın gelecekteki yetişkinlik hayatlarında gerek kendileri gerekse yaşadıkları toplumlarla ilgili kararları verebilmek adına, çocukların bu becerilere sahip bireyler olarak yetiştirilmesi için atılan büyük bir adımdır.
Yakın gelecekte çocukların görüşlerinin daha çok dinlendiği, dikkate alındığı ve birer birey olarak görüldüğü bir dünya dileğiyle…
Tüm çocukların 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlarım.