Doç. Dr. Mesut Bulakçı
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde şirin mi şirin bir köyde küçücük bir çiftlik varmış. Bu çiftlikte yaşayan hayvanlar çok mutluymuş. Çünkü gün boyunca özgür bir şekilde kırlara çıkar, karınlarını güzelce doyurur, hava kararınca da yuvalarına mutlu bir şekilde geri dönerlermiş. Sahipleri Nafiye Anne de çiftlikteki tüm hayvanları çok sever ve onlara şefkatle yaklaşırmış.
Aylardan bir nisan ayında bahar mevsimi tüm güzelliğini sergilerken çiftlikte de dünyaya yeni gelen yavruların heyecanı yaşanıyormuş. 21 günlük bir bekleyişin ardından anne tavuğun altındaki yumurtalar çatlamaya başlamış. Ertesi gün anne tavuğun altında mini minnacık sevimli mi sevimli yedi tane civciv varmış. Civcivler kısa sürede hareketlenmeye başlamışlar. Kümesin dışını çok merak ediyor, bir an evvel dışarı çıkmak istiyorlarmış. Üstelik anne tavuğun anlattığı kır hikayeleri onların heyecanını daha da arttırıyormuş.
Gün ağarır ağarmaz baba horoz uyanmış ve tüm çiftliği uyandırmak için günün ilk ötüşünü yapmış. Tıpkı her sabah yaptığı gibi. Annelerinin kanatlarının altında uyuyan civcivler de uyanmaya başlamışlar. Kümesin kapılarının açılması ile birlikte tavuklar, hindiler, ördekler ve kazlar heyecanlı bir şekilde kaçışmaya başlamışlar. Sanki çok uzun zamandır dışarı çıkmamışlar gibi. Tüm kümes ahalisi Nafiye Anne’nin onlara hazırladığı yemlerden yemişler. Çiftliğin önündeki tulumbadan gelen sulardan içip susuzluklarını gidermişler.
Anne tavuk ve civcivler daha sonra çiftliğin etrafındaki yeşilliklerde gezintiye çıkmışlar. İlk kez çiftliğin dışına çıkan Sarı civciv çok heyecanlıymış. Kümesin o loş ortamından sonra Güneş’in parlak ışıkları gözlerini kamaştırmış ilkin. Ama bir süre sonra alışmış bu duruma. Kırların temiz havası ve çeşit çeşit çiçeklerin mis gibi kokuları sarı civcivi mest etmiş. Yeşilin farklı tonlarını ve rengarenk çiçekleri görünce adeta büyülenmiş. Ayrıca tepesini göremediği kadar yüksek ağaçlar da varmış . Her şey o kadar büyükmüş ki etrafa bakarken sarı civcivin başı dönüyormuş. “Dünya ne kadar da güzel ve ne kadar da büyük” diyerek heyecanlı bir ses tonuyla bağırmış annesine. Annesi de tüm civcivlerine dönerek “Haklısın sarı civciv Dünya çok ama çok büyük ve siz de çok ama çok küçüksünüz. Onun için birbirinizden ve benden kesinlikle uzaklaşmayın. Dünya güzel olduğu kadar tehlikelerle dolu bir yer aynı zamanda” diyerek uyarmış. Evini ve diğer hayvanları çok sevse de kümesin çok kalabalık olduğunu ve kötü koktuğunu düşünmeye başlamış. “Sanırım dışarıya çıkmak için herkesin neden bu kadar istekli olduğunu şimdi anladım” diye mırıldanmış kendi kendine.
Sarı civciv kardeşleri arasında en meraklı olan civcivmiş. Kırlar onun için bir sürü şaşırtıcı şeyle doluymuş. Her gün yeni şeyler keşfediyor, yeni tecrübeler ediniyormuş. Her gördüğü yeni bir canlı dikkatini çekiyor, annesine sürekli bunlarla ilgili sorular soruyormuş. Anne tavuk zaman zaman bitmek bilmeyen sorulardan bunalsa da geçiştirmeden bildiği kadarıyla tüm sorularını cevaplıyormuş. Günler günleri kovalamış. Her akşam kümese dönüş yolunda bir sonraki sabahı iple çeker olmuş sarı civciv.
Günlerden bir gün yemyeşil otların arasında zar zor seçilen ot rengi bir böcek görmüş. Böceğin arka bacakları ön bacaklarına göre daha iri ve daha uzunmuş. İki tane uzun anteni ve kanatları da varmış. İlk kez gördüğü bu böcek hemen ilgisini çekmiş. Bu böcek bir çekirgeymiş. Sarı civciv hemen çekirgeye doğru yaklaşmaya başlamış. Tavukların en sevdiği yiyeceklerden biri olduğunu bilen çekirge sarı civcivi fark edince can havliyle hemen kaçmaya başlamış. Çekirgenin kanatlarını açıp kendi boyundan çok çok daha yükseğe zıpladığını gören sarı civciv öylece bakakalmış. “Ne değişik bir böcek. Ben de onun gibi sıçrayabilir miyim acaba” demiş kendi kendine. Daha sonra çekirgeyi takip etmeye başlamış. Dikkatli ve meraklı gözlerle onu izliyormuş. Nasıl uçabildiğini öğrenmek istiyormuş. Çekirgenin birkaç sıçrayışını gördükten sonra çekirgeyi taklit etmeye başlamış. Önce iyice yere doğru çömelmiş sonra tüm gücüyle yukarı sıçramış. Bu sırada kanatlarını açarak olabildiğince güçlü bir şekilde çırpmaya başlamış ama bir türlü çekirge gibi sıçramayı becerememiş. “Benim de kanatlarım var, ben neden uçamıyorum ki” diye iç geçirmiş. “Sanırım cevabını öğrenmek için gidip şu böcekle konuşmalıyım” diye düşünmüş. Ama ne vakit çekirgeye yaklaşmaya kalksa çekirge hemencecik zıplayıp kaçıyormuş. Bir süre sonra bu tam bir kovalamacaya dönüşmüş. Sarı civciv kovalıyor çekirge ise zıp zıp zıplayıp kaçıyormuş.
Çekirgeye yetişmek ne mümkün, ona yetişmenin imkansız olduğunu anlamış. Öğlen sıcağındaki bu kovalamacadan bitkin düşen sarı civcivin gözüne yakındaki bir çalılık ilişmiş. “Şuracıkta biraz dinleneyim de sonra geri dönerim” demiş kendi kendine. Çalının içi çok serinmiş ve hemen oracıkta uykuya dalmış. O kadar uzun uyumuş ki rüya bile görmüş. Rüyasında bi türlü yakalayamadığı o çekirge gibi özgürce uçabildiğini görmüş. İyice dinlenip kendine gelen sarı civciv gözlerini açıp uyanmış. Uyanmış uyanmasına ama bir de ne görsün. Güneş batmak üzereymiş ve etraf da çoktan kararmaya başlamış. “Eyvah hemen annemin ve kardeşlerimin yanına dönmeliyim” diyerek hızlıca çalılıktan uzaklaşmış ve geldiği yoldan koşarak geri dönmek istemiş. Havanın da kararması ile birlikte yolları karıştıran sarı civciv bir türlü doğru yolu bulamıyormuş. Bir müddet sonra da çiftlikten iyice uzaklaşmış olduğunu ve kaybolduğunu fark etmiş. Küçücük boyuyla uzağı göremiyormuş. Üstelik her yer o kadar birbirine benziyormuş ki. Çaresizce gözleri yaşarmış ve oracıkta ağlamaya başlamış.
Umutsuzca ağlayarak bekleyen sarı civcivin kulağına tanıdık bir ses gelmiş. Evet bu baba horozun sesiymiş. Nerde duysa tanırmış bu güçlü sesi. “Sarı civciv! Sarı civciv! Nerelerdesin!“ diye sesleniyormuş babası. O da var gücüyle ”Ben buradayım! Çam ağacının altında!” diye bağırarak karşılık vermiş. Bunun üzerine baba horoz hemen onu buluvermiş. “Ah benim meraklı civcivim, nerelere kayboldun sen. Tüm gün seni aradık” demiş. Sarı civciv de utanarak “Şeyyy… Ben… Çekirgeyi…“ diye gevelemiş. “Neyse iyi olduğuna sevindim” diye lafa girmiş baba horoz ve sonra da kümese doğru yola koyulmuşlar.
Anne ve kardeş civcivler kümeste üzgün bir şekilde baba horozu ve onu bekliyorlarmış. Kümese varınca sarı civciv hemen annesine ve kardeşlerine doğru koşmuş. “Senin sözünü dinlemediğim için özür dilerim. Bundan sonra senin yanından asla ayrılmam” demiş annesine. Annesi sarı civcivine kavuştuğu için o kadar sevinçliymiş ki ona hiç kızmamış ve hemen kanatlarının altına almış. O gece tüm kümes rahat ve huzurlu bir uyku uyumuş. Tabi en çok da sarı civciv. Uykuya dalarken yine çekirgeyi ve birgün onun gibi uçabilmeyi hayal etmiş…