Eğitim Uzmanı ve Danışmanı
Ayşe Hunat Öztoprak
Geçtiğimiz günlerde, yıllar sonra tekrar kendi eğitim felsefemi düşünmem gerekti. Bu arada er yada geç her öğretmenin kendi eğitim felsefesini belirlemesi gerektiğini düşünüyorum.
Öğrenciyken böyle bir ödevle karşı karşıya kaldığımı ve kendi bakış açımı holistic, experiential, comprehensive veya alternatif olarak tanımladığımı hatırlıyorum. Sonra araya giren 20 senelik deneyim ve Montessori, Waldorf, HighScope, Forest Schools bakış açılarını benimsemiş okullarda edindiğim tecrübelerden yola çıkarak, şu an ki eğitim felsefemin Yeniden Kurmacılık ve yavaş yavaş da Varoluşçuluğun esintilerini taşıdığını söyleyebilirim. Covid nedeniyle unschooling ve homeschooling üzerine odaklandığım bir sene geçirdiğimi de belirtmem lazım.
Aslında bahsi geçen tüm bu ekoller aynı felsefelere dayanıyor ve temellerinde, 200 yıllık tarihi geçmişe sahip ana akım eğitim yaklaşımına alternatif niteliği taşıyorlar. İşte bu nedenle Alternatif Eğitim diyoruz. Son bir kaç senedir çok daha fazla duymuş olabiliriz veya #alternatifeğitim olarak karşınıza çıkmaya başlamış olabilir.
Bu yazımda özde alternatif eğitimin ne olduğuna değinmek, ilerleyen yazılarda da Montessori, Reggio Emilia, Orman Okulları vb. alternatif eğitim modellerine yer vermek istiyorum. O zaman başlayalım. Vatandaşlık, üretime odaklı iş gücü ve üretilenleri tüketecek bir toplum peşinde olan genel eğitim anlayışının alternatif eğitimden farklılık gösterdiği noktalara değinelim.
Merkezde öğrenci vardır ve alternatifçiler eğitim süreçlerini öğrenciye göre belirler. Yani her bir öğrencinin öğrenme biçimine göre yaklaşım söz konusudur. Bizim okuduğumuz dönemlerdeki gibi değil (biz dediğim 40 yaş ve üstü), hepimizin aynı materyallerle öğrenim gördüğü aynı değerlendirmelerden geçirilerek, 40 kişilik sınıflarda aldığımız eğitimden bahsetmiyor alternatifçiler.
Alternatif eğitimde öğrenci ve öğretmen arasındaki ilişki, ‘hiç bir şey bilmeyen’ ve ‘herşeyi bilen’ dinamiğinden uzak. Öğretmenin rolü daha çok yönlendirici, bilgi zaten öğrenciler tarafından araştırılarak ortaya konuluyor. Çocuklar kendileri yapılandırıyor bilgiyi. Harika değil mi? Ama ne yazık ki halen okullarımızda geleneksel eğitim anlayışı hakim.
Alternatif okullarda başarı ve başarısızlık ise topluma ne kadar faydalı olduğun, kişisel gelişim sağlayıp sağlamadığına göre, öğrenci ve akran değerlendirmesi ile belirleniyor. Test yok! Çocuklar öğrenmenin tadını çıkartıyor, kaygısızca sadece bilgi edinmek için, merak ettikleri konuları araştırabiliyorlar ve öğretmenleri onları destekliyor, yardımcı oluyor. Ne muhteşem bir şey değil mi?
Öğrencinin eğitimdeki konumu, öğretmen-öğrenci ilişkisi ve değerlendirme bakımından yukarıda belirttiğim farklılıklar, Klasik ve Modern Eğitim Feslefeleri arasındaki ayrıştırıcılar. Alternatif eğitim, Modern Eğitim Felsefelerini benimsemiş olan yaklaşımları ifade ediyor.
Alternatif okulların kendi aralarındaki ortak özelliklerini ise şu şekilde sıralayabiliriz;
- Okul, öğrencilerin ve öğretmenlerin bulunmak istedikleri bir yerdir. Bir seçimdir.
- Öğrenciler arasında ayrımcılık yapılmaz, herkese açıktır. Ortalamanın üstünde veya herhangi bir yeterliliğe sahip olunması gerekmez. Yalnız genel olarak pahalı okullardır, belirli bir maddi imkan gerekliliği bu açıdan kendini belli eder.
- Sıcak bir okul iklimi yaratma adına öğrenci sayıları sınırlı tutulur. Eğitimin ve ilişkilerin etkinliğini de etkileyen bir faktör popülasyon.
- Ailelerin eğitime ve kararlara katılımları teşvik edilir.
Türkiye’de alternatif eğitim kavramı ilk kullanılmaya başlandığında, özel eğitim veya uzaktan eğitim gibi olgular için kullanıldı. Ana akım eğitimden memnun kalmayan veya birşeylerin yolunda gitmediğine kanaat getiren velilerin arayışları ve özel çabaları ile alternatif eğitim modelleri, ilerici akademisyenler ve eğitmenlerce hayata geçirilmeye başlandı ve yavaş yavaş yol alındı. Ancak değişim hemen olmuyor ve genel olarak sahip olduğumuz ego-lojik engeller bir çok alanda olduğu gibi eğitimde de ilerlenmesine köstek olabiliyor.
Alternatif eğitimin Türkiyedeki uygulamalarını gözlemlediğimde bir kaç nokta dikkatimi çekiyor. Bunlardan bir tanesi, alternatif eğitim vaatlerinin eğitimciler tarafından ne denli içselleştirilerek uygulandığı ile ilgili. Alınan eğitim ve Türk aile yapısı söz konusu olunduğunda kemiklerimize kadar işlenmiş bir otorite ve sorgulamayan bir eğitim anlayışına sahibiz. Özellikle genç öğretmenlerimizin uyanış yaşamadan, kendini geliştirme fırsatı bulmadan alternatiflerin temsil ettiği eğitimi anlamada güçlük çektiğini görüyorum.
Bir başka husus da toplumun alternatifçilerin sunduğu eğitime çok yabancı kalıyor oluşu.
Okul ortamında kullanılan dil dahi sokakta kullanılandan çok farklı. Özellikle küçük yaş grupları alternatif anaokulu sonrasında ilkokula gittiğinde sosyal uyumsuzluk veya mutsuzluk yaşayabiliyor. Toplum bilincimiz düşükken verilen eğitim neticesinde nazik, saygılı, sakin tavırlar sergileyen alternatifçi öğrencilerin kendilerini yetersiz ve başarısız hissetmelerine yol açabiliyor. Çok üzücü ama gelişim sancılı bir süreç. Anaokullarını destekleyen alternatif ilk ve ortaöğretim okulları sağlanmadıkça bunun üstesinden nasıl gelinebilir?
Her şey bir yana eğitim açısından çok heyecan verici bir süreç yaşıyoruz. Güzel gelişmeler pek yakında. Bir sonraki mevsimde, alternatif eğitim modellerinde buluşmak üzere.