Doç. Dr. Mesut Bulakçı
Bir zamanlar uzak diyarların birinde içerisinde çeşit çeşit bitkilerin ve hayvanların yaşadığı yemyeşil bir orman varmış. Bu ormanda tüm canlılar çok mutlu ve huzurlu bir yaşam sürermiş. Nasıl olmasınlar ki? Tüm canlılar birbirilerinin yardımına koşar ve ihtiyaçlarını giderirmiş. Ormanın her yerinden bolluk ve bereket fışkırırmış. Ağaçlar birbirinden lezzetli meyve ve yemişlerini böceklere ve diğer hayvanlara sunarmış. Sabahtan akşama şu çiçek senin bu çiçek benim dolaşan arılar Dünya’nın en lezzetli ballarını yaparmış. Dağların dik yamaçlarından süzülen suların meydana getirdiği dereler coşarmış ormanın içinden. Suları tertemiz berrak akar, mis gibi kokarmış. Yaz-kış gürül gürül akan dereler balık kaynarmış. Ne yerlerde ne de sularda tek bir çöp dahi yokmuş. Henüz hiçbir insanın bu ormana yolu düşmediği için bütün bitki ve hayvanlar çok şanslıymış. Ne ağaçlar kesilme korkusu, ne hayvanlar yakalanıp bir kafese tıkılma endişesi taşırmış.
Bu ormanın en sevimli hayvanlarından bazıları da sincaplarmış. Keskin tırnaklara sahip küçücük el ve ayakları, kocaman kıvrık kuyrukları ve tüm vücudunu saran kahverengi-gri renk tüyleri ile bu minik hayvanlar ormana güzellik ve hareket katarmış. Küçücük boylarına rağmen çok çevik ve çalışkanlarmış. Gün boyu daldan dala atlar en sevdikleri yemişleri toplarlarmış ağaçlardan. Minik kulaklarını dikerek etrafı pür dikkat dinler tehlikelere karşı kendilerini ve arkadaşlarını korurlarmış. O kadar hızlılarmış ki bir kaçmaya başladılar mı onları yakalamak neredeyse imkansızmış. Yüzlerce sincap bu huzurlu ormanı kendine yuva edinmiş.
Günün birinde ormandaki diğer sincaplara benzemeyen yuvarlak suratlı, göbekli ve hantal görünümlü bir sincap çıkagelmiş. Genç sincaplar adet olduğu üzere misafirlerini tanıştırmak için en yaşlı sincap olan “Dedu” ya götürmüşler. “Anlat bakalım sincap kardeş. Nerden gelir nereye gidersin?” diye sormuş yaşlı sincap. “Ben de bir zamanlar tıpkı sizinki gibi çok güzel ve huzur dolu bir ormanda yaşardım. Ama ne yazık ki yuvamı terk edip buralara gelmek zorunda kaldım efendim” diye üzgün bir ses tonuyla cevap vermiş. “Çünkü insanlar kocaman makineleri ile ormanımıza girdi. Yerden o kapkara yapışkan sıvıyı çıkarmak için. Hiç ama hiç huzurumuz kalmadı. Çaresizce yeni bir yuva aradık kendimize” diye devam etmiş sözlerine. Anlattıkları dinleyen herkesi çok üzmüş ve ona karşı acıma hissi uyandırmış. Dedu yabancı sincapa dönerek “Yeni yuvana hoş geldin sincap kardeş. Burada dilediğin gibi yaşayabilirsin” demiş. İlk başlarda görünüşünden dolayı biraz garipsense de zamanla diğer sincaplar tarafından da kabullenilmiş. Bu ormana ilk kez gelmiş olmasına rağmen dostça ve sempatik tavırları ile kısa sürede bir sürü dostluklar kurmuş. Sincap dostları da bu yeni sincaba “Tosun” lakabını takmışlar.
Yaz boyunca tüm sincaplar ağaçlardan topladıkları meşe palamutları ve diğer bazı yemişleri kış geldiğinde aç kalmamak için saklarmış. Her sincap yiyecek deposunu başka hayvanların kolayca bulamayacağı gizli bir yere yapar ve hiç biri bu yerleri unutmazmış. Sincaplar ağaçtan ağaca daldan dala atlayarak harıl harıl palamut toplarken bizim tosun sincap horul horul uyuyormuş bütün gün. Çok geçmeden diğer sincaplar Tosun’un neden böyle hantal ve şişman olduğunu anlamışlar. Çalışmayı pek sevmeyen tembel sincap diğer atletik ve çevik sincaplara göre kilolu ve pek bir hantal kalıyormuş.
Derken kış gelip çatmış ve bembeyaz kar örtüsü her yeri sarmış. Kış mevsimleri tüm hayvanlar ve tabi sincaplar için de zor geçiyormuş. Bu kış beklenmeyen bir olay hepsinin moralini bozmuş. Zor zamanlar için sakladıkları yemişlerin çoğunun kaybolduğunu fark etmişler. İlk başta buna bir anlam veremeseler de kısa süre sonra bu işin arkasında Tosun’un olduğunu anlamışlar. Anlaşılan ağaçlardan meşe palamudu toplama konusunda başarısız olan tembel sincap gizli yemiş depolarını bulmada oldukça maharetliymiş. Sincaplar her yeri didik didik aramalarına rağmen çalınan yemişleri bulamamışlar bir türlü. Bu duruma çok kızan sincaplar, yaptığının yanlış olduğunu ve bir daha onunla arkadaşlık yapmayacaklarını söyleyerek tembel sincabı uyarmışlar.
Nihayet kış mevsimi sona erip, ilkbahar ve ardından da yaz mevsimi gelmiş. Sincaplar her yaz yaptıkları gibi yiyeceklerin bir kısmını saklamaya başlamışlar. Bizim hırsız sincap ise hiç uslanmamış. Diğer sincapların binbir emekle topladıklarını çalarak gününü gün ediyormuş. Artık iyice sabırları taşan sincaplar durumu tecrübeli Dedu’ya anlatmışlar. “Artık bu haylaza bir ders vermenin zamanı geldi” demiş yaşlı sincap kaşlarını çatarak.
“Tosun” vurdumduymaz bir şekilde tüm yaz boyunca aynı davranışlarına devam etmiş. Üstelik diğer sincapların ona karşı tepkisiz kalmaları da onu iyice cesaretlendiriyormuş. “Neden bu sıcakta ağaç ağaç dolaşıp yorulayım. Ayrıca bütün gün yırtıcı kuşlar tepemizde geziniyor. Üstelik bu aç gözlü sincaplar fazla fazla topluyor zaten her şeyden. Bir kısmını almamın kime ne zararı var ki” diye kendi kendine mırıldanıp duruyormuş. “İyi ki varsınız çalışkan ve aptal sincaplar” diyerek kahkaha atmayı da ihmal etmiyormuş arada.
Günler birbirini kovalamış bereketli yaz mevsimi sona ermiş. Sonbahar ve ardından da çok çetin geçeceğe benzeyen kış gelip çatmış. Günlerden bir gün tuzu kuru sincabımız yuvasından ayrılarak yiyecek deposuna karnını doyurmaya çıkmış. Yiyecekleri koyduğu yere gidince bir de ne görsün. Yemişlerin yerinde yeller esiyor. “Eyvah yemişlerim!” diye feryat etmiş ve “Sanırım açlıktan ağaçları karıştırmış olmalıyım” diye mırıldanmış kendi kendine. Saatlerce aramış taramış ama nafile tek bir yemişi bile bulamamış. “Ama bu nasıl olur. Bu yeri bulmaları imkansız” diye hayıflanarak doğruca Dedu’nun evine doğru yola koyulmuş.
Telaşlı ve şaşkın bir yüz ifadesiyle Dedu’nun karşısına dikilmiş. “Yemişlerim yerinde yok. Birileri onları çalmış olmalı” demiş titrek bir ses tonuyla. “Hımm… Belki de birileri kendilerine ait olanları geri almıştır” demiş tecrübeli sincap alaycı bir gülümsemeyle. Bu sözün üzerine hırsız sincap anlamış tüm olup biteni. “Ama… ben… kış boyunca…” diye gevelemiş yutkunarak. “Senin gibi akıllı bir sincap başının çaresine bakabilir heralde” demiş Dedu gülerek. “Bu olaydan gerekli dersleri almışsındır umarım. Bir daha kendine yapılmasını istemediğin bir davranışı başkalarına yapma” diye devam etmiş sözlerine. Sonra da kapıyı Tosun’un yüzüne kapamış.
Tosun sincap yaptıklarından pişman olduğunu söylemiş ve tüm sincaplardan tek tek özür dilemiş. Ardından da “Ne olur beni tekrar aranıza alın” diye yalvarmış. Bunun üzerine sincaplar da söylediklerine inanarak onu affetmişler. Kışı geçirmesi için de yiyeceklerinden paylaşmışlar. Aradan yıllar geçmiş. Tosun’daki değişimi görenler şaşkınlıklarını gizleyememişler. Eski halinden hiç eser kalmamış. Orman da eski huzurlu günlerine kavuşmuş yeniden.