Ferhat Atik
ve Mine Avkıran Nur
Gıda mühendisi, Beslenme Uzmanı ve Yaşam Koçu Senem Kanbir, Ailemiz Dergisi’ne özel olarak beslenme konusunda önemli bilgiler verdi ve “Sevgi dolu sofralarda, sağlıklı ve dengeli beslenerek, bağışıklığı güçlü ve mutlu bedenlere sahip nesiller yetiştirebiliriz” mesajı verdi.
1 – Covid 19 salgınının devam ettiği bu süreçte başta çocuklar olmak üzere yetişkin herkesin bağışık sisteminin güçlü olması gerektiği gerçeğinden hareket ederek, çocuklarımız neler tüketirse dengeli beslenmiş ve bağışıklık sistemleri güçlenmiş olur?
Bağışıklık sistemi, vücudumuzun diğer sistemlerine biyolojik ve psikolojik olarak bağlı hatta bağımlı bir sistemdir. Bununla birlikte saçımızın telinden ayak tırnağımıza kadar her bir zerremizi yakından ilgilendirir. Bu açıdan baktığımızda bağışıklık sitemi, sadece Covid 19 salgını döneminde değil, her zaman güçlü tutulması gereken önemli bir sistemdir. Bunun için bütün hayatımız boyunca süreklilik gösteren bütünsel bir sağlık yaklaşımını benimsemeliyiz. “Sağlıklı bir bireyin güçlü bir bağışıklık sistemi vardır” diye kesin bir ifade kullanabiliriz. Ben konuya bir gıda mühendisi, bir beslenme uzmanı ve yaşam koçu olarak bakabilir ve bu açıdan bir kaç tavsiyede bulunabilirim.
Öncelikle her birey biricik ve özeldir.
Kişinin metabolizması genetik yapısına, yaşadığı coğrafyaya, bulunduğu sosyal yapıya, yaşam tarzına hatta hanesine göre farklılık gösterebilir.
Beslenmek ile yemek yemek, aynı şey değildir. Beslenme eylemi, yediklerimizin kalitesi demektir. Kaliteden kasıt, yaşanılan coğrafyaya ve kişinin yapısal özelliklerine (allerjik yada çeşitli hastalıkların varlığına) uygun besinlerin, yine kişiye özel yaşam tarzına uygun miktarlarda sağlıklı doğal gıdaların yenmesidir.
Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için kişinin ihtiyaçlarının belirlenmesi, mikro besinlerin bu ihtiyaca uygun gıdalarla vücuda alınması gerekiyor.
Ayrıca yılda bir kez tam kan sayımımızı hekimimize yaptırarak gerekli vitamin ve mineralleri barındıran sağlıklı besinler yemeliyiz.
2 – Gerek kendimiz gerekse çocuklarımız için soframıza taşıyacağımız ürünleri alırken nelere dikkat etmeliyiz ya da neleri almalıyız?
Ebeveynler, iyi ve bilinçli bir satın almacı olmalılar.
Koşuşturma içerisinde yaşadığımız modern çağda, önce ‘yavaşlamamız mümkün mü?’ diye sormalıyız.
Eğer yavaşlarsak, hayatımıza pek çok güzellik gelecektir. Yavaş yemek olarak bilinen ‘slow food’ diye güzel bir akım var uzun yıllardır. Mümkünse lütfen bunu bir incelesin sevgili anne babalar. Bilgiye ulaşmak çok kolay. Yavaşlarsak, kendimize iyi bir semt kasabı, güvenilir bir manav, organik ürün satan pazarlar ve yerel üreticiler bulabiliriz. Kendi hobi bahçelerimizi kurabiliriz.
Niyetimiz varsa doğru adreslere ulaşmak çok kolaydır.
3 – Abur cuburu sevmeyen çocuk yoktur herhalde. Abur cubur olarak ifade ettiğimiz paketli ya da ambalajlı ürünleri ne derece kullanabiliriz? Çocuklar, paketli ürünler arasından neleri tüketebilir?
Paketli gıdalar ve raflanmış ürünlerin tümünde, bozulmadan rafta kalabilmesi için koruyucu madde bulunmaktadır. Bununla birlikte hatırlayalım tuz, sarımsak ve zerdeçal da koruyucu maddedir. Bu bağlamda konuya baktığımızda abur cuburu eve sokmamak lazım.
Dolapta duran ya da bizlerin tükettiği abur cuburu gören çocuklarımız, onu merak edecek ve deneyecektir.
Sonuç olarak çocuğumuz bu lezzetli yaramazları keşfetti. ‘Şimdi ne yapalım?’ derseniz; iletişim yolunu deneyelim, onlarla anlaşalım.
Yerel veya yerli markaları, sağlıklı atıştırmalıklar üreten güvenilir firmaları tercih edelim.
Kuruyemişleri, meyve cipslerini deneyelim.
Evde birlikte kendi abur cuburlarımızı hatta adını sağlıklı abur cubur anlamına gelen ‘sevimli abur cubur üretme vakti’ diye ev kekini, pastasını, cipsini deneyebiliriz.
4 – Çocuklarımız, en değerli varlıklarımız olduğundan beslenmelerine de büyük önem vermeliyiz mutlaka. Televizyon, tablet ya da telefonla ilgilenen çocukların doyduğunu hissetmediğini ve küçük yaşta kilo problemi yaşadığını görüyoruz. Bu konuda ebeveynlere nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Çocuklar, bizim en değerli varlığımız. Bu doğru mu? Kişinin en değerli varlığı yine kendisidir. Buna ilave olarak bu değere eş değer bir varlıktır canparelerimiz, evlatlarımız.
Beslenmek, güzel bir kelimedir. Çünkü yediğimiz gıdadan fazlasını kapsar.
Beslenmeye 360 derece bakmalıyız. İnsan bir beden makinasından fazlasıdır.
Ruhu ve bedeni birlikte beslemeli ve bir bütün olarak değerlendirmeliyiz. Ruhu sevgi besler.
Sevgiyi evlatlarımıza muhabbetle aktarabiliriz. Bu bağlamda soframıza ilk taşıyacağımız şey, muhabbet ve sevgi dolu sohbetler olmalıdır.
Yemek yerken olumlu konular konuşmalıyız. Bu, yediğimiz gıdanın sindirimi ile yakından ilgilidir.
Beyin 20 dakikaya ihtiyaç duyar doyduğunu anlamak için.
Doymak ile dolmak aynı şey değildir.
Kafamızı sadece tabağa gömerek yada bir ekran karşısında yemek dışında başka şeylere odaklanarak yediğimiz yemeğin miktarını beynimiz nasıl ayarlayabilir? Miktarla birlikte yediğimiz nimetin kokusunu, sıcaklığını, dokusunu, bir bütün olarak lezzetini damağımızda hissetmek için ağır ağır çiğnemeli ve o lokmanın hakkını vermeliyiz. Ebeveynler, bu bakış açısını çocuklarına aktarmalıdır. Yani ‘40 kere çiğne öyle yut!’ talimatı yerine, ağız öğütücüsünün ruhsal olarak da bizi besleyen görevini öğretmek gerek.
Sözün özü; faydalı, eğlenceli ve mutlu sohbetler edildiğinde beslenmemiz de olumlu etkilenmiş olur ve bizler de daha az yemekle doymuş oluruz.
Sevgi dolu sofralarda, sağlıklı ve dengeli beslenerek, bağışıklığı güçlü ve mutlu bedenlere sahip nesilleri inşa edebilmek dileğiyle sevgiyle kalın.