Anna Kibelana
Bir zamanlar büyük bir şehirde yaşayan, küçük bir prens varmış. Prens şehirde dolaşmaya başladığında her şeyin çok renkli, çok karışık olduğunu düşünmüş. “İlerde ben kral olunca şehirde bu kadar renk, bu kadar karışıklık olmayacak.” demiş yanındakilere.
Önce herkes şaşırmış, sonra gizli gizli gülmüş. Gel zaman git zaman prens büyümüş ve kral olmuş.
İlk emri şehirdeki bütün binaların ve yolların tek renk olmasıymış. Kral bu emrinin herkesi memnun edeceğini düşünmüş. Yeni kral olarak halkını büyük bir dertten kurtardığı için mutluymuş.
Kralın en sevdiği renk, kırmızıymış. Halk verilen emre uymuş. Evini, iş yerini, çalıştığı binayı hep kırmızıya boyamış. Kralın adamları çok kısa zamanda kralın sarayını da kırmızıya boyamış. Kral, şehrin boyanma işi bitince bir geçit töreni yapacağını duyurmuş.
Birkaç gün sonra kralın adamları boyama işinin bittiğini ve tören için hazırlıkların yapıldığını krala haber vermiş.
Kral, halkının kurtarıcısı olarak, coşkuyla karşılanacağını hayal ediyormuş. Heyecanla kırmızı arabasına binmiş. Kırmızı sarayın kırmızı kapıları açılmış. Kral halkın arasına doğru kırmızı yoldan ilerlemiş.
Kralı sevinç içinde selamlayan mutlu bir halk yokmuş meydanlarda. Onun yerine öfkeli, bağıran çağıran insanlar varmış. Kral gördükleri karşısında çok şaşırmış. Renk renk binalardan ve bunların neden olduğu karmaşa ve karışıklıktan kurtarılan insanlar neden bu kadar sinirliymiş?
Arabadan inen kral yolda duran insanların yanına gitmiş. “Ne oldu size? Neden öfkeli ve mutsuzsunuz?” diye sormuş. Adamlardan biri kralın bu sorusuna karşılık konuşmaya başlamış. “Sevgili kralım, her şeyin kırmızıya boyanmasını istediniz. Biz de emrinizi yerine getirdik. Ama bu kararınız hayatımızı çok zorlaştırdı.”
Kral daha da şaşırmış. “Nasıl olur?” demiş. Adam anlatmaya devam etmiş:
“Kralım önceden evler, işyerleri, hastane, lokanta, otel hep ayrı ayrı renkteydi. Bizim bütün binalarımızın şekli zaten aynı, onları renklerinden ayırırdık kolayca. Hangi araba özel, hangi araba toplu taşıma aracı bilirdik. Şimdi her şey birbirinin aynı. Hayatımız karmakarışık oldu. İşin içinden çıkamıyoruz.” demiş.
Kral aldığı kararın nelere sebep olacağını tam olarak kestiremediğini, hata yaptığını o an fark etmiş. Oradakilere bu sorunu çözeceğini söylemiş. Hemen saraya dönmüş. Adamlarına her şeyin eski haline döndürülmesini emretmiş. Şehir tekrar rengârenk ve düzenli bir yer olmuş. Kralın hayatı zorlaştırdığını sandığı renkler, aslında düzeni sağlıyormuş.
Gökten üç renk düşmüş. Yeşil ağaçlara, kahverengi topraklara, kırmızı mis kokulu güller de sana…