Uzman Diyetisyen
Selen Teksoy Tamel
Birkaç ay öncesinde yazılarımdan birinde anne sütünün tek mucize diye nitelendireceğimiz besin olduğundan bahsetmiştim. Hatta anne sütü bebek beslenmesinin altın standardı olarak kabul edilir.
Anne sütü ile beslenen bebeklerin başta üst ve alt solunumu yolu enfeksiyonu, akut ishal ve alerjik hastalıklar olmak üzere birçok hastalıktan korunduğunu göstermiş olup, son yıllarda yapılan çalışmalarda anne sütü ile beslenen çocukların obezite, diyabet, lösemi gibi kronik ve ciddi hastalıklardan da korunabildiği gösterilmiştir.
Anne sütünün başta immün aracılıklı hastalıklar olmak üzere hastalıklardan koruyucu etkisinin, bebeğin bağırsak mikrobiyotası üzerine ve dolayısı ile bağışıklık sistemi üzerine etkileri ile olduğu düşünülmektedir.
Son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz mikrobiyota sözcüğü de akıllarda bayağı yer etmiş durumdadır. Öncelikle mikrobiyotayı tanımlayarak başlamak istiyorum.
Mikrobiyota, sindirim sistemine yabancı maddeler girdiğinde, özellikle sindirim sistemine zarar verebilecek düşman mikroorganizmalara karşı duran güvenlik görevlisi gibidir.
Şimdi bu mucize besinin bağırsak üzerine olan etkilerine bir göz atalım.
Nasıl ve ne şekilde etkileri var?
Ne kadar süre etkilidir?
Ne kadar zaman alınmalıdır?
Bağırsak yapısını sadece anne sütü mü etkiler?
Başka etkenler de var mıdır?
Veeeeee daha birçok soruya cevap aramaya başlayalım.
Bilindiği üzere anne sütü temel olarak bebeğin büyümesi ve gelişmesi için gerekli olan karbonhidrat, protein, yağlar, vitaminler, su ve mineralleri içerir. Ancak bunun ötesinde bebeğin sağlığı için gerekli çeşitli biyoaktif bileşenleri de barındırır.
Pek çok farklı mikroorganizmanın meydana getirdiği anne sütü mikrobiyotası en önemli biyoaktif bileşenlerden biridir.
Anne sütü patojen olmayan mikroorganizmaları içeren ve yaşamın ilk yıllarında bebeğin Mikrobiyota gelişimine katkı sağlayan önemli bir besindir.
Erken yaşlardaki mikrobiyota gelişimi gelecek yıllardaki sağlık durumu için belirleyici niteliktedir.
İlk 1000 gün gebeliğin ilk gününden, bebeğin üçüncü yaş gününe kadar olan dönem olup, bu dönem üzere etkili faktörlerin, bebeklik dönemi ve daha sonrasında erişkinlik dönemi de mikrobiyota kompozisyonu üzerine etkileri birçok hastalık tablosu ile ilişkili olabildiği düşünülmektedir.
Yaşanılan çevre, annenin sağlık durumu, obezite, diyet, immünolojik durum, doğum şekli, gebelik yaşı, antibiyotik kullanımı ve emzirme aşaması anne sütü mikrobiyotasının yapısını etkileyen en önemli etmenlerdir.
Bebekte sağlıklı Mikrobiyota gelişimi, annenin mikrobiyotasının sağlıklı olması ile ilişkilidir.
Literatürde anne sütünde yer alan mikroorganizmaların bebeğin mikrobiyotasının gelişmesi üzerindeki etkisi çeşitli çalışmalar ile gösterilmiştir.
Anne sütü mikrobiyotasının kaynağı halen net olarak bilinmemektedir. Ancak anne sütü mikrobiyotası için potansiyel olarak tanımlanan kaynak, annenin bağırsağı ile meme dokusu arasındaki yol, anne cildinden süte transfer ve/ veya bebeğin ağız mikrobiyotasıdır.
Kaynak ne olursa olsun, anne sütü içerisindeki mikrobiyota kompozisyonun, emzirme ile bebeğe aktarıldığı ve bebeğin bağırsak mikrobiyotasının gelişmesinde etkili olduğu gösterilmiştir.
ANNE SÜTÜNÜN FAYDALARI;
- STABİL BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI,
- Dengeli mukozal bağışıklık yanıtı,
- Doğal ve edinsel immün sistem maturasyonu,
- Özgül T ve B hücre yanıtının oluşturulması,
- ARTMIŞ BİFİDOBAKTER VE LAKTOBASİL TÜRLERİ, ARTMIŞ BAKTERİ FARKLILIĞI
- Oksidasyon ürünlerinin düzenlenmesi,
- Alerji, astım, diyabet, obezite azaltılması,
- İlk 1 yaşta solunumsal ve GIS enfeksiyonlarının azaltılması,
Faydaları saymakla bitmeyen bu mucize besinin özellikle bebeğin bağırsak mikrobiyotasının zarar görmemesi, stabil bir durumda devamlılığını sürdürebilmesi yani yararlı bakteri türlerinin çeşitliliğinin artmasını ve zararlı mikroorganizmalarla mücadele edebilecek yapıda olmasını sağlaması aslında birçok hastalığın oluşumunu önlemede görev aldığını göstermektedir. Tabi ki daha önce de belirttiğim gibi annenin mikrobiyotasının bebeğin mikrobiyotasını belirlemede çok etkili olduğu unutulmamalıdır. Sadece anne mikrobiyotası değil aynı zamanda bebeğin mikrobiyotasını belirleyen diğer etmenler de (annenin beslenme şekli, bebeğe ek besinin başlama zamanı, bebeğin yaşadığı çevre…) olması gerektiği şekle dönüştürülmesi yetişkinlikte sağlıklı mikrobiyotaya sahip olmasını sağlayacaktır.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de yaşamın ilk 6 ayında sadece anne sütü ve iki yaşına kadar ek besinlerle anne sütü verilmesini önermektedir. Tabi ki burada diğer bir önemli nokta da ek gıdaya başlama zamanı ve başlanılan besinin cinsidir. Dolayısı ile ek gıdaya başlama zamanında bir beslenme uzmanından destek alarak hangi besinle başlanmalı ve ne kadar başlamanın doğru olduğu ile ilgili detaylı bilgi alınması gerekmektedir.
Son olarak son dönemde literatürde belirtilen ve mikrobiyotayı olumlu etkilediği konuşulan diğer bir önemli konu ise evcil hayvan beslemektir.
Araştırmalar genellikle köpekler üzerine yapılmışsa da evcil hayvanların mikrobiyota üzerindeki olumlu etkilerinin görülmesinden dolayı bu ve bu gibi araştırmaların giderek artacağını düşünmekteyim.