Uzman Diyetisyen
Selen Teksoy Tamel
“Yemek yeme için mi yaşıyorsunuz? Yoksa yaşamak için mi yemek yiyorsunuz?”
Bunu yazarken aklıma William Shakespeare’in meşhur sözü geldi.
“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu”
Aslında bunu kendime göre değiştirecek olursam sonuç;
“Sağlık ya da hastalık, işte bütün mesele bu”
Son dönemlerde beslenme ile ilgili farklı terimlerle karşılaşıyoruz. Bunların başında da Hedonik Açlık gelmektedir.
Yemeği metabolik ihtiyaçtan dolayı mı yoksa zevk aldığınızdan dolayı mı yersiniz? Bunu değerlendirmek ve kendimizi tanımak en önemli konuların başında geliyor.
Hedonik açlık kavramı yakın geçmişte ortaya çıkmıştır. Çünkü insanların besine ulaşmasının kolaylaşması, besinin bollaşması, besin çeşitliliğinin artması ve lezzetli yiyeceklerin artması yakın geçmişte ortaya çıkmıştır.
Hedonik açlık, fizyolojik olarak açlık oluşmasa bile yemekten zevk alma ve yemek yeme dürtüsüdür.
Yapılan bir çalışmada, besinlere verilen hedonik yanıtların, bireyin ne yediğinin bilincinde olmaksızın oldukça hızlı bir şekilde meydana geldiğini göstermektedir.
Fazla besin tüketiminden çok, zevk için tüketilen besinlere karşı olan iştah olarak tanımlanan hedonik açlığın vücut ağırlığı artışına ve obeziteye yol açtığı düşünülmektedir.
Özellikle çocuk ve adolesan döneminde hafif şişmanlık ve obezite oranının artması da hedonik açlığa bağlanmaktadır. Yapılan çalışmalar son yıllarda özellikle çocukluk çağında görülen obeziteye, diyetle alınan enerjinin artmasının ve buna karşın enerji harcamasının azalmasının neden olduğu belirtilmiştir.
Çocukluk döneminde kazanılan alışkanlıkların kalıcı olduğundan bahsederken sadece beslenme alışkanlıklarından bahsetmek çok da doğru olmaz. Aynı zamanda fiziksel aktivite yapma alışkanlığının da bu dönemde kazandırılması büyük önem taşımaktadır. Burada bir küçük parantez açmak gerekirse çocukların hangi spor dalını sevdiğini ve ondan keyif aldığını anlaması bu konuda da kendini tanıması sağlıklı bir yaşam için sporun devamlılığı ve sürdürülebilir olması anlamında son derece etkilidir.
Çocukluk döneminde kazanılan alışkanlıklar sonrasındaki adolesan dönemde devam eder. Adolesanların, bedenen ve ruhen yaşanan değişimleri kabullenmesi, bunlara alışması ve doğru yolu bulması çok zorlu ve meşakkatlidir.
Adolesanlarda sağlıksız yiyecek ve içeceklerin fazla miktarda tüketilmesi, diyetle enerji alımında artış, gençlik ve yetişkinlik döneminde vücut ağırlığında artış ve daha yüksek kronik hastalık riski ile ilişkilendirilmiştir. Bu durum bize adolesan dönemdeki beslenme hatalarının gelecekteki sağlık risklerini harekete geçirdiğini göstermektedir.
Aslında hedonik açlık ile ilgili özellikle yetişkin bireylerde daha çok araştırma yapılmıştır. Yapılan bu araştırmalarda ve daha birçok davranış değişikliklerine bağlı olan araştırma konularında varılan ortak karar çocukluk ve ergenlik dönemindeki davranış değişikliklerinin yetişkinlik döneminde kalıcı olduğudur. Bu nedenle sağlıklı ve doğru beslenme alışkanlığını kazanmak da bu dönemlerde büyük önem taşımaktadır.
Çocukluktan yetişkinliğe geçiş evresi olan adolesan dönemde bireyin sağlık ile ilgili bilgilerinin oluştuğu ve davranışların alışkanlığa dönüştüğü önemli bir süreç olduğundan bir önceki paragrafımda bahsetmiştim. Aslında bu dönemde beden algısı ile ilgili sorunların yaşanması davranışların kalıcı hale dönüştürülmesinde başı çeken sorunlardan biridir. Bu dönemde, görünüşleri konusunda çok fazla dikkat etmeye ve endişe duymaya başlayan adolesanlarda (gerek çevresel faktörler, gerekse sosyal medya kullanımına bağlı olarak alınan örnekler) aynı zamanda kendilerine özgü davranış, tutum ve yeme alışkanlıkları gelişmektedir. Bu noktada hata yapmaları olasıdır.
Dış görünüşe olan dikkat ve endişe adolesan bireylerde sağlığı olumsuz etkileyen ve birçok hastalığın temelini oluşturan beslenme şekillerini uygulamaya itmektedir.
Adolesan dönem ile birlikte besin tercihleri ile ilgili kararlar ailelerden bağımsız ve daha özgür verilmeye başlanmaktadır. Bu dönemde bu kararları çevresel faktörler de etkilemektedir.
Adolesanların evde geçirdikleri zamanın azalması, arkadaşları ile daha fazla zaman geçirmeleri dışarda yemek yemelerinin artmasına ve sağlıksız besin tüketiminin artmasının başlıca nedenleri arasında sayılmaktadır.
Bütün bu araştırmalar ve dikkat çekilen önemli noktalar göz önüne alındığında atılması gereken en önemli adımın eğitim olduğunu düşünmekteyim. Aslında bu eğitimler ne kadar küçük yaşta başlarsa o kadar kalıcı davranışa dönüşme yüzdesi artmaktadır.
Tabi ki burada eğitim sisteminin değişmesi ve bu ders konularının müfredata girmesi noktası çok zorlu ve uzun zaman alan bir süreçtir. Dolayısı ile burada asıl görev ebeveynlere düşmektedir. Bu konunun uzmanı olan kişilerden yani bizlerden bilgiyi alıp bunu yaşam tarzı haline getirmesi ve tabi ki bu yaşam tarzını çocuklarına aktarması en başta yapılması gerekenlerden biridir.
Diğer önemli noktalar ise kreşler ve kantinlerdir. Kreşlerde eğitim programlarına sağlıklı beslenme konularının katılması ve neden sağlıklı beslenilmesi gerektiğinin çocuklara anlatılması gerekmektedir. Kreşler ile ilgili diğer bir konu ise menülerdir. Günün uzunca bir saatini kreşlerde geçiren çocuklara her konuda örnek davranışlar sergilemek eğitimlerinin büyük bir parçasını oluşturmaktadır. Beslenme konusunda doğru bilgiyi aktarmak en başta uygulamak ile olmaktadır. Eğitimin davranışlarla taçlanması kalıcılığın en doğru halidir.
Bu yazımda son olarak bahsetmek istediğim nokta ise kantinlerdir. Kantinlerde satılan yiyeceklerin sağlıklı olması çocukların ister istemez doğru seçimler yapmasına olanak sağlamaktadır. Okulda öğretmenlerin öğrettikleri sonrasında bu öğrettiklerinin ışığında kantinlerde satılanların bunu pekiştirmesi ve son olarak da ebeveynlerin evde hazırladıkları yiyeceklerle ve atıştırmalıklarla sağlıklı beslenme konusunda son noktayı koyması kalıcı davranış değişikliğine ve tabi ki sağlıklı bir yaşama giden yolda en önemli basamaklardandır.
“SAĞLIK YA DA HASTALIK, İŞTE BÜTÜN MESELE BU” sağlıkla kalın…