Psikolojik Danışman
Verda Gülçür
Sağlıklı ailelerin ortak hedefi çocuklara paylaşımı öğretmek olsa da maalesef bunu yaparken çoğu zaman sadece söyleme yoluyla yapıyoruz ve fark etmeden paylaşımı destekleyici davranışları teşvik etmek yerine, çocuğumuzu aşırı benmerkezci davranışlara yöneltiyoruz.
Örneğin çocuğumuz katı gıdalara geçtiği andan itibaren yani yavaş yavaş cümlelerimizi, ne anlatmaya çalıştığımızı daha iyi kavramaya başlamışken iyi niyetli olsak da çocuğumuzun beslenmesi için “yemeğini ye yoksa kedi, köpek yiyecek” diyerek ve evcil hayvanları çevreye toplayarak, çocuğumuzun paylaşım duygusunu azaltıyoruz.
Çocuğumuza burada öğrettiğimiz “Hepsi benim olmalı, biri bana ait olanı almamalı” olmaktadır. Bunun yerine çocuğumuza bir kaşık sana bir kaşık evcil hayvana cümlesini kurarsak çocuğumuzu o yaşlarda paylaşmaya teşvik ederiz.
Aynı şey oyuncaklar için de geçerli. Çocuğumuz istemediğimiz bir davranış yaptığında “Ben de oyuncaklarını başkasına veririm” cümlesi çocuğun paylaşma duygusunu azaltır, kendine ait olanı kimseyle paylaşmak istemez. Hatta çocuğumuza gereğinden fazla oyuncak aldığımız zaman bir süre sonra çocuğun o oyuncakla oynama süresi kısalır, oyuncaklarına daha az ilgi göstermeye başlar ancak bir kenara attığı bir oyuncağı başka bir arkadaşı alıp oynamaya başlarsa o oyuncak kıymetli sınıfına geçer. Bunun nedenini kıskançlık olarak nitelendirsek de gerçek sebebi çocuğumuzun bilinç altındaki öğretileridir.
Kurduğumuz cümlelerle oyuncağını birine vermenin kaybetme olduğunu algılamasıdır. Bunun yerine çocuğumuza paylaşımı öğretmeli hatta yeni bir oyuncak alınacağında kullanmadığı oyuncaklardan birini ihtiyacı olan bir çocuğa kendisinin vermesini sağlamalıyız, ilk başta ağlama, öfke gibi tepkiler gösterse de daha sonra bu duruma alışacaktır.
Çocuğumuzla oyun oynarken de “kazanç paylaşımı” onun ilerdeki hayatında önemli bir gelişim faktörüdür. Genelde çocuğumuzla oyun oynarken mutlu olması için hep onun kazanmasına izin verir biz de üzülmüş numarası yaparak bu şekilde onu mutlu ederiz. Bu yapılan en büyük hatalardan biridir.
Sürekli kazanmayı ve kazanarak mutlu olmayı öğrettiğimiz çocuk kaybettiği zaman öfke duyar, mutsuz olur, oynamaktan vazgeçer. Oysaki kaybetmesini de öğrettiğimiz ve şimdi kaybettin yeniden oynayalım belki bu defa da sen kazanırsın dediğimiz çocuk kaybetse de tekrar dener, bu ilerdeki yaşamında da etkilidir.
Hayatta düştüğü zaman öfkelenmek, isyan etmek yerine yeniden ayağa kalkmayı öğrenir, tekrar denemek onun için daha kolay olur.
Bir diğer yanlış bildiğimiz düşünce ise “kardeş” düşüncesidir. Eğer bir çocuk sahibi daha olmak istiyorsak, manevi ve maddi olanaklarımız buna uygunsa, psikolojik olarak da kendimizi buna hazır hissediyorsak elbette ki bir çocuk sahibi daha olabiliriz. Ancak çocuğumuza paylaşmayı öğretmek için, ilerde yalnız kalmaması için bu kararı vermek, hayatımızda olumlu yerine olumsuz etkilere yol açar. Toplum içerisinde kardeşi olmayan insanların benmerkezci olduğuna, paylaşmayı bilmediklerine dair tamamen soyut bir önyargı vardır. Bu kesinlikle doğru olmamakla birlikte hazır olmadan sadece çocuğumuza kardeş olsun diye çocuk sahibi olmamız hem bizim hem de çocuklarımızın psikolojik sağlığını daha da bozabilmektedir. Nasıl ki yolunda gitmeyen evliliklerde çocuk sahibi olmak o evliliği iyiye götürmezken çocuğumuzu da yıpratırken, tam anlamıyla hazır olmadan, hatta birlikte büyürler mantığıyla çocuk sahibi olmak her iki ya da daha fazla çocuğumuzun da bireysel ve psikolojik gelişimini olumsuz yönde etkiler. Evliliğimizde de bunun olumsuz etkilerini hissederiz.
Bununla birlikte kardeş sahibi olan çocukların paylaşımını sadece kardeşle ve yakın akrabalarla ve kendi çevremizle (Kuzen, kendi arkadaşlarımızın çocukları vs…) çocuğumuzun kendi tercih ettiği arkadaşlarıyla da aynı oranda zamanını paylaşmasını sağlamak bireyselleşmesi açısından önemli bir rol oynamaktadır.
İlerleyen dönemde okul içerisindeki paylaşımlarını da kısıtlamamak bir diğer dikkat edilmesi gereken husustur.
Örneğin kalemini, silgini, boyalarını arkadaşlarıyla paylaşmasına izin vermeli bununla birlikte paylaşımdan sonra geri isteme ve geri verme sorumluluğu çocuğumuza verilmelidir. Böylece ödünç alma ve ödünç verme kavramını öğrenir. Kendi olanı paylaşmayı ve ona sahip çıkmayı öğrendiği gibi başka bir kişiden ödünç olarak aldığını da geri vermeyi öğrenmesini sağlamış oluruz.
Okulda ve hayatta bilgi paylaşımı ise gelecek nesiller için en önemli faktörlerden biridir. Çoğu zaman yazımızın başında bahsettiğimiz oyunda kazanma gibi öğretiler maalesef burada da etkili olmakta ve okulda arkadaşlarından başarılı olmak adına çocuğumuz bilgiyi paylaşmamaktadır.
Biz de kullandığımız ifadelerle çocuğumuzu fark etmeden desteklemekteyiz. Örneğin çocuğumuz bize sınavdan kendisinin yüksek aldığını ve “x” arkadaşının da düşük aldığını söylediği zaman çocuğumuza “Aferin benim çocuğum akıllıdır, tembel değildir” gibi cümleler kullanarak onun bilgi paylaşımını engellemesini teşvik ediyoruz.
Oysaki bunun yerine çocuğumuzu “aferin” ile takdir edip “x” için o da senin arkadaşın, bir arkadaşımızın başarısızlığına sevinmemeliyiz, isterse ona anlamadığı konularda yardımcı olabileceğini söyleyerek hem çocuğumuza bilgi paylaşımını aşılar hem de bir diğer çocuğumuzu toplumdan dışlamak yerine onu topluma kazandırmış oluruz.
Evde işleri ve ev içi verilen kararlarda paylaşım:
Çocuğumuz 2-3 yaşına geldiği andan itibaren ona küçük küçük sorumluluklar vererek ev içi görevleri paylaşmasını sağlamamız ileride kendi ayakları üzerinde durması açısından büyük bir rol oynamaktadır.
Küçükken oyuncaklarını, kendi odasını toparlamakla başlayan görevler ilerleyen yaşlarda kız, erkek ayrımı yapmadan yemek yapma, sofrayı kurma, evin alışverişini yapma, faturaları ödeme gibi sorumluluklar çocuğumuza verilmelidir. Bugün birçok evlilikte temel sorunlardan biri de “Sorumluluk almayı reddetme” olgusudur.
Ev içerisinde çocuğumuzu bir prens veya prenses gibi yetiştirmek, her istediğini önüne sermek çocuğumuza iyilik değil kötülük olarak geri dönmekte biz olmadan kendi ayaklarının üstünde duramamakta ve insanlarla çatışmasına neden olmaktadır.
Sadece ev işlerinde değil aile içi verilecek kararlarda da çocuğumuza danışmak, onun da fikrini almak, çocuğumuzun iletişimini ve kişiler arası fikir paylaşımını arttırmaktadır.