Gelişim Psikoloğu
Hatice Özoğulöz
Hayatımız ayrılık hikayeleri ile dolu. Hem de doğduğumuz andan beri. Var olmaya başladığımızda annemizin bir parçasıyız ve kendi varlığımızı keşfetme sürecimizde bir ayrılık ile başlıyor, annenin karnından ayrılmakla. Annenin sütünden, bezden ayrılmak. Kendi odan için anne-babanın odasından ayrılmak, yeni bir kardeşin gelmesi ile tek çocuk olmaktan ayrılmak. Okul için evden ayrılmak. Her gelişim dönemini tamamladığımızda; bebeklik döneminden ayrılmak, çocuk dönemine başlamak; çocukluğu bırakmak, ergenlik dönemine başlamak; ergenliği bırakmak, yetişkin dönemine başlamak ve yetişkinlik dönemini bırakıp, yaşlılık dönemine geçmek. Bu uzun süreç içerisinde de sayısız ayrılık yaşıyoruz.
Evimizden taşınıyoruz, sevdiğimiz birini hayatımızdan çıkarıyoruz ve ya sevdiğimiz biri hayatımızdan çıkıyor, ölümler, beklenmeyen ayrılıklar yaşıyoruz, bazen de iş ve ya okul değiştiriyoruz.
Her ayrılık, bir kayıp ve her kayıp için üzüntü hissetmemiz çok doğaldır. Bizim için önemli olan durumlara, alışık olduğumuz düzenin değişmesine verdiğimiz bir tepkidir, her kayıp için yas tutabiliriz.
Bu konuyu yazmaya, bezden kesilmeye tepki gösteren bir danışanımla; aslında konunun bezle vedalaşmaktan daha derin bir şey olduğunu keşfetmemle karar verdim. Bu nedenle daha temelden başlayarak tüm ayrılık hikayelerini yakından incelemek istedim. Dolayısı ile bu yazı, ilk ayrılık hikayemizi anlatacak. Doğum ve sonrasını.
Hayatın ilk yıllarında, ayrılığı nasıl deneyimlediğimiz ve çocukta birincil bakım verenlerimizle nasıl bir bağ kurduğumuz ileride yaşayacağımız ayrılıklara vereceğimiz tepkiyi büyük oranda etkiler desem, ne düşünürdünüz?
Doğumundan 6 aylık olana kadar ki süreçte bebekler; annesinin kokusunu ve sesini tanıyabilir.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, babalar, anne karnında bebekle ile sık sık konuştuğu zaman; bebek babasının sesini de tanıyabilir. Yakın ilişki kurduğu insanlara gülümser, gözlerinin içine bakar ama daha güçlü bir bağ oluşmamıştır.
Bebeğimiz 6 aylık olduğu zaman; hayatındaki özel insanlarla (stresli hissettiği durumlarda onu rahatlatan insanlarla), güçlü bir duygusal bağ kurmaya başlar. Bu özel insanlar genellikle hem fiziksel, hem duygusal ihtiyaçlarını karşılayan kişilerdir.
6 — 8 aylık olduğunda, yabancıya ve bakım veren kişiye farklı davranmaya başlar ama annesinden ayrıldığında çok ağlamayabilir. Çünkü, henüz güçlü bir bağ kurmamıştır.
8 — 18 aylık bebek, en çok zaman geçirdiği kişi, ona konfor sağlayan, ihtiyaç duyduğunda hep yanında olan, gittiğinde en çok özlediği kişi ile güçlü bir bağ kurmuş olur ve bağ kurduğu kişiden ayrıldığı zamanlarda bebek, ayrılık anksiyetesi hisseder, üzülebilir ve ağlayabilir. Bu beklediğimiz bir durumdur.
Erik Erikson’un teorisine göre, her birey, her gelişimsel dönemde psikolojik bir çatışma yaşar.
Doğumundan – 12 aylık olana kadarki süreçte, bebeğimiz için yaşadığı dünya belirsizlikler ile doludur. Bu sebeple, temel bakımını sağlayacak kişinin tutarlı ve düzenli bir bakım sunmasına ihtiyaç duyar.
Örneğin, acıktığı zaman, temel bakım veren kişi tarafından nazikçe tutulur, süte karşı ilgisini kaybedene, karnı doyana kadar sabırla süt vermeye devam ederse ve bebeğin ihtiyaçları zamanında karşılanırsa; bebeğimizde temel güven duygusu gelişir. Burada bahsettiğimiz, bebeğin beslenmesi yani yaşaması için gereken ihtiyaçlarının yanında duygusal ihtiyaçları da çok önemlidir.
Bakım veren kişinin bebekle sıcak bir ses tonu ile konuşması, onu sevmesi, dokunması, stresli hissettiğinde bebeği rahatlatması, güven duygusunun oluşmasında önemli bir rol oynar.
Tabi ki, hiçbir aile bebeğin bütün ihtiyaçlarını tamamen, eksiksiz ve anında karşılayamaz ama dengeli, duygusal ve sevecen bir bakım sunarsa; bebeğimiz bu çatışmayı olumlu şekilde çözer.
Güven duygusu gelişmiş bir bebek, dünyanın güvenli, tahmin edilebilir bir yer olduğuna inanır ve etrafını keşfederken daha cesur olur. Fakat, ailesi tarafından ihtiyaçları düzenli, tutarlı ve tahmin edilebilir olmadığı zaman bebek, güvensiz hisseder, korku ve kaygı duygusunu geliştirebilir.
Dünya tahmin edilemez bir yerdir onun için ve başkalarının iyi olabileceğine dair inancı zedelenir. Böylece, ilerde kendini insanların onu terk etmesinden korunmaya çalışabilir.
Bu evre de, güven duygusunu geliştirmiş bebeğimiz, bir problem ortaya çıktığında, diğer insanların ona destek olabileceğine dair bir inanç geliştirir.
Eğer temel bakım veren kişi ve çocuk güvenli bir bağ oluşturmuşsa; çocuk annesinin varlığı, onun güvenli bir alanda olduğunu hissettirir.
Annesi gittiğinde üzülüp, ağlayabilir.
Bir yabancı yerine annesini tercih eder ancak güvenli bir yerde ve güvende olduğunu bilir. Çünkü, bağ kurduğu kişi her zaman onun yanındadır. ihtiyaçlarının karşılanacağını, sevilebilir, bakıma değer biri olduğunu hisseder. Dünyayı keşfetmeye dair olumlu duyguları vardır. Büyüdüğünde ise kendine güvenen, yeni şeyler denemeyi seven, yardım kabul eden, sıcak biri olur.
Bebek ve bakım veren arasında güvensiz bağlanma gerçekleşebilir. 3 çeşit güvensiz bağlanma stili vardır. Fakat, bu yazı güvenli bağ oluşturmak için yapabileceklerimizle ilgili.
Bakım verenden ilk ayrılıklarının şefkatli ve güven içerikli olması, bireyin ilerde yaşayacağı ayrılıklara hazırlaması açısından çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki bir insan büyütmek çok büyük bir çaba ve dikkat gerektiriyor. Dolayısı ile, hedef mükemmele ulaşmak değildir. Hatalar olur, bağlar zedelenir, temas kuramadığımızı hissedebiliriz. Fakat, telafi etmek için hiçbir zaman geç değildir. İnsan, hayat boyu gelişen ve değişebilen bir canlıdır. ‘Yeterince iyi’ bir ebeveyn olmak, yeterlidir.