Psikolojik Danışman
Verda Gülçür
Bana mutluluğunun resmini çizebilir misin? diye sormuş Nazım Hikmet ünlü ressam Abidin Dino’ya…
Bizler de günümüzde en değerli varlıklarımız olan çocuklarımıza farkında olmadan mutluluğu satın almaya çalışıyoruz bazen. Oysa ki ne mutluluğun resmini çizebilir ne de mutluluğu satın alabiliriz. Mutluluk göreceli ve kişinin kendi çabasıyla elde edebileceği bir kavramdır.
Çocuklarımızı mutlu etmek için onlara sunduğumuz aşırı imkanlar onların manevi duygularını yok edebilmekte, zamanla mutlu olmalarına değil tam tersine mutsuz olmalarına neden olabilmektedir.
Hayatla mücadelemizde ayakta durabilmemizi sağlayan en önemli etken amaçlarımızdır. Başarılı olma amacı, aile sahibi olabilme amacı, gitmek istediğimiz yerlere gitme amacı, kazanma amacı….
Hepimizin hayatta birbirinden farklı ve birden fazla amacı vardır. Amaçlarımıza ulaştıkça önümüze bir yenisini daha ekleriz ve kendimizi bu şekilde hayata motive ederiz.
Ancak kimi zaman çocuklarımızın mutlu olması için büyük bir yanılgıya düşerek çocuğumuzun amaçlarını biz yerine getirmeye başlarız. Bir bireyin tüm amaçlarına hiçbir gayret sarfetmeden ulaşmasını sağlamak, o bireyi amaçsız bırakmak ona yapabileceğimiz en büyük kötülüklerden biridir.
Amaçsız kalan birey, amaçlarına hiçbir gayret göstermeden ulaşan birey bir dönem sonra hayattan zevk almamaya başlar. Hedeflenen amaçlarını önüne sermek onu mutlu etmez ve sonrasında da depresyon, çeşitli bağımlılıklar, aşırı uç noktalara ulaşma çabası gibi hiçbirimizin istemediği noktalara gelir.
Genel olarak ailelerin bu şekilde yetiştirdikleri çocuklarına en sık kullandığı cümlelerden biri de “ Her istediğin oldu. Daha ne istiyorsun? Niye böyle oldun?” cümleleridir. Zaten esas sıkıntı kaynağı bireyin her istediğinin yerine getirilmesidir.
Şöyle düşünelim. Fiziksel ve zihinsel olarak sağlıklı bir bireyi çok rahat bir koltuğa oturtalım. Ne isterse asla kalkmasına izin vermeden önüne getirelim. Suyunu, yemeğini, televizyon kumandasını, yastığını, yorganını her ihtiyacını hiç kalkmasına izin vermeden çok uzun bir dönem tüm ihtiyaçlarını biz karşılayalım, o birey ayağa kalkmaya çalıştığında ne olur? Kesinlikle yere düşer. Çünkü biz o sağlıklı bireyin kas yapısını bozmuşuzdur, neyin nasıl yapılacağını bilemez hale getirmişizdir, düşünmesine gerek kalmadan her ihtiyacını karşılamış ve bunları nasıl gerçekleştireceğini onun yerine biz düşünerek iş yapma beceresinin ve planlama yeteneğinin körelmesine neden olmuşuzdur.
İşte aynen bu örnekte olduğu gibi çocuğumuzu mutlu etmek adına farketmeden onun tüm amaçlarını bizim gerçekleştirmemiz onu ayakta duramaz hale getirir, bize bağımlı hale gelir, öfkeli, mutsuz ve özgüveni gelişememiş bir birey ortaya çıkarmış oluruz.
Bunun yerine onu destekleyerek mutlu ve sağlıklı bir birey olmasına yardımcı olabiliriz. Peki çocuğumuzu desteklerken nelere dikkat etmeli, neler yapmalıyız?
Kendimize ait bir hayatımızın olduğunun farkında olmalıyız: “Çocuklarım mutlu olsun ben başka birşey istemem”, “Çocuğumun isteklerini karşılayım benim birşeye ihtiyacım yok” düşünceleri ve buna bağlı olarak gösterdiğimiz davranışlar hem bize hem de çocuğumuza zarar vermektedir. Öncelikle mutlu olmayan ebeveynlerin yanında yetişen çocuklar o ortamdaki negatif enerjiden, içten gülümsemenin yoksunluğundan etkilenmekle birlikte ileriki yaşamında kendini düşünmemeyi öğrenir. Çok sevdiğimiz çocuklarımız da ilerdeki yaşamlarında kendini birilerine adarlar. Oysa ki herkesin yaşamı kendine bahşedilmiş bir hediyedir. Çocuklarımızın yanında kendimizi de düşünmek ben merkezci yada kötü anne, baba olduğumuz anlamına gelmemektedir. Tam aksine mutlu olan, kendilerini de önemseyen, kendilerine de zaman ayıran ebeveynler daha mutlu çocuklar yetiştirmektedir.
Kendini çocuğuna adayan ebeveynlerin çocuktan beklentisi artar, kendi hayalleri çocuklarının üzerinde gerçekleştirmeye çalışır. Çocuğun başarısızlığında ona destek olmak yerine yıkılır. Tek amacı çocuğu olduğu için baskıcı bir davranış biçimine sahip olur. Çocukla arasında çatışma yaşanır. Sonuç olarak hem çocuğu hem kendini mutsuz eder.
Oysa ki çocuğuna değer vermenin yanında kendilerine ait bir yaşamları, zevkleri, arkadaş çevresi olan aileler kendileri de mutlu olduklarından çocuklarıyla daha mutlu ve verimli zaman geçirirler. Çözüm bulma konusunda daha üretken olurlar.
Kendimizin de süper kahraman değil bir insan olduğumuzu unutmamalıyız. Sadece evden işe giden işten eve dönen, kalan vakitlerde de ev işleriyle ilgilenen, kendine ait hiçbir vakti olmayan, sevdiği kitabı okuyamayan, istediği müziği dinleyemeyen, bunun gibi sevdiği aktivitelere vakit ayıramayan, hiçbir sosyal ortamı olmayan bir bireyin ne mutlu olması ne de bir başkasını mutlu etmesi olanaksızdır.
Çocuğumuzu sürekli maddi hediyelerle ödüllendirmemek
Karnesi iyi olan çocuğa istediği bir hediyeyi almak, sınavında başarılı olan çocuğa istediği hediyeyi almak, anne babası gelene kadar emanet edildiği kişinin yanında uslu duran çocuğa dönerken hediye getirmek, doğum gününde hediye almak vs… sürekli olarak çocuklarımızı maddi hediyelerle ödüllendiriyoruz. Bu da küçük yaşlardan itibaren çocuğumuza istediği maddi şeylere sahip olmanın mutluluk olduğu olgusunu yaratmaktadır ve giderek artan maddi isteklerinin oluşabilmesine neden olmaktadır. En son çıkan telefon modeline sahip olma, ehliyetini alır almaz arabaya sahip olma isteği ve sonunda aldığı küçük şeylerle mutlu olamaz hale gelmek.. Mutlaka çocuğumuza hediye almalıyız bir bisiklet, bir oyuncak ancak bunun yanı sıra çocuğumuzu manevi ödüllerle de ödüllendirmeliyiz. Örneğin sınavda başarılı olan çocuğumuza ödül olarak bir gün izin alıp bütün günümüzü birlikte yapabileceğimiz aktivitelerle doldurmak gibi, ilerde bir kenara atacağı onlarca oyuncağa sahip olması yerine birkaç oyuncağı olması ve bunların içerisinde ailece oynayabileceğimiz oyuncakların da olması gibi.
Ailece vakit geçirmek, çocuğumuza zaman, sevgi ve ilgimizi vermek alacağımız maddi hediyelerden çok daha önemlidir. Bu sayede çocuğumuz sevildiğini hisseder, özgüveni artar, paylaşımlarımız artar ve çocuğumuzu korumamız kolaylaşır. Aileyle vakit geçiren, yaşantılarını paylaşan çocuğun, ailenin yerinde ve zamanında müdahalesi sonucu baskıcı değil yönlendirici davranış biçimi ve konuşmalarıyla yanlış yapma olasılığı azalır.
Bir Gruba Dahil Olma İhtiyacı
Çocuğumuzun sağlıklı, aktivite yapabileceği bir gruba sahip olması onun hem fiziksel hem de ruhsal yönden güçlü olmasını sağlar. Sevdiği bir spor dalında olmasını sağlamak, dans grubuna yazılması, satranç, piyano, keman, boks, güreş gibi bizim istediğimiz değil kendi istediği bir aktivitenin içinde yer alması fiziksel enerjisini olumlu yönlendirmesini sağlayacak, özgüvenini arttıracak ve insanın temel ihtiyaçlarından olan bir gruba ait olma isteğini gerçekleştirmesini sağlayacaktır. Bu da ilerleyen zamanlarda bireyin sağlıksız davranışlara sahip olan gruplara girme olasılığını azaltacaktır.
Arkadaş Çevresi
İstemesek de çocuğumuz bazen uygunsuz davranışları olan hoşumuza gitmeyen arkadaşlar edinecektir. Bu durumlarda direkt olarak hayır cevabını vermek ya da yasaklamak fırsat bulduğu anda aynı davranışı gizlice tekrarlamasına neden olacaktır. Bunun yerine anne baba otoritesini kaybetmeden aynı zamanda çocuğumuzla arkadaş gibi konuşmalı, hayır demek yerine sen bilirsin cümlesini kurarak zaman içerisinde çocuğu istenilmeyen kişiden uzaklaştırmalıyız. Örneğin çocuğumuz “x” kişiyle arkadaş oldu ve arkadaş olduğu çocuğun davranış biçimi hoşumuza gitmedi. Direkt olarak hayır dememiz o kişiyle daha çok ve bizden gizli iletişim kurmasına ve başka arkadaşlarını da bizimle tanıştırmamasına neden olacaktır. Bunun yerine x kişisinin yanlış bulduğumuz davranışlarını dile getirmeli ancak bunlara rağmen yine de görüşmek isterse evde bizim de olduğumuz saatler de görüşebileceğini söylemeliyiz. Böylelikle x kişisi bizim çocuğumuzun yanında olduğunu hisseder. Bu ortamda bulunmak onu çok fazla mutlu etmez, çocuğumuz x kişisi kendisine yanlış davrandığı zaman kendisiyle inatlaşmadığımız için yapılan davranışı daha rahat görebilir ve bizimle paylaşmaktan çekinmez veya bunu gurur haline getirmez. Böylelikle çocuğumuzun güvenliğini daha rahat sağlayabiliriz.
Davranışlarımızla Örnek Olma
Ailelerin genel şikayetlerine baktığımız zaman çocuklarının kitap okumadığı, derslerine çalışmadığı, sürekli olarak telefon ya da tabletin başında zaman geçirdiklerini görüyoruz.
Peki ya biz ne kadar kitap okuyoruz? Aile zamanı yaratmak yerine telefon veya televizyonun karşısında vakit geçirmiyor muyuz? Çocuğumuzun sigara vb… maddeler kullanmasını istemiyoruz peki ya biz sigara içiyor muyuz? İçki kullandığımız zamanlarda içki sofrasının fotoğrafını çekerek bunu özenilecek bir davranış gibi gösterirken içki içerken bardaklarımızı şerefe diyerek kaldırarak niye diğer içecekler için bunu yapmıyoruz? Çocuğumuzun yapmasını istemediğimiz davranışlar konusunda önce biz kendimize yön vermeliyiz ki sonrasında çocuğumuzu da yönlendirebilelim. Unutmayalım ki davranış ve sözlerimiz birbirini tutmazsa çocuğumuza karşı inandırıcılığımız ve ikna etme gücümüz olmaz.
Çocuğumuzun Fikirlerine Önem Verme
Fikirlerini onaylamasak da ya da bize mantıklı gelmese de çocuğumuza hiçbir zaman “ saçmalama” kelimesini kullanmamalıyız. Her zaman için fikirlerini dinlemeli, destekleyici olmalıyız. Fikirlerinin saçma, gereksiz önemsiz olduğunu düşünen çocuk özgüven sıkıntısı yaşar kendini değersiz hisseder.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi çocuğumuza mutluluğu satın alamayız ancak davranışlarımızla mutluluğun kapısını açmaya yardımcı olacak anahtarlar verebiliriz. Kendine inanan, özgüveni olan, kendi başına yetebilecek bir birey yetiştirebilmek en büyük eserimizdir.