Yoga ve Mandala Eğitmeni
Ferdiye Yurdakul
Kendimizle Yüzleşmek
“Kendimizi ne kadar tanıyoruz? Yüzleşmenin verdiği korku ve sonrasında yaşananlar, bizleri nasıl bir yaşama hazırlıyor?
Kendimizi tanımamız, kendimizle olduğumuz gibi yüzleşmemiz, bizzat kişiliğimizi kabullenmeye doğru gider. Bu kabullenişte, içimizdeki kötüyle de karşılaşıyoruz. Bu karşılaşma, bir bakıma cehennemi yaşamakla aynı.
En kötüyü yaşamak, derinlerdeki bizi, en kötü halimizle görmek demek.
Karanlığı tanımadan aydınlığa ulaşmak olanaksız. Bunun böyle olduğunu hepimiz biliyoruz.
Kendi duygularımızı sahiplenir ve bu duyguların iyi olanlarını çevremizdekilere yansıtırsak; dünya, bizler için daha yaşanılır bir hale gelir. Bunu yapmak, tabii ki bir cesaret işidir. Bu cesaretle daha yaşanılır bir dünyayı yaratıyor olmamız da yaratıcılığımızı ön plana çıkarır.
Aynalar
Kendimizle yüzleşmek, kendimizi tüm çıplaklığımızla tanımak adına çıktığımız yolda içimize dönüyoruz. Bu yolculuk, bizim için kutsallığını her zaman koruyan bir yaşam yolculuğu.
Aynayı kendimize tutarak başlıyoruz, bu yepyeni yolculuğumuza. İçten dışa doğru gitmeye hazır hale geliyoruz. Çünkü, aynayı önce kendimize tutmanın, içsel yolculuğumuza başlıyor olduğumuzun göstergesi sayıldığını biliyoruz. Seneler önce, aynayı kendime tuttuğum an, çok korkmuştum.
Dakikalar, saatler, günler, haftalar ve aylar geçtikçe kendimin ne kadar da buna ihtiyacı olduğunu anlamıştım.
Anladıkça daha çok bakmıştım aynaya ve aynalara. Kendime ait her yönü gördükçe, kendimi tanıdıkça ve kabullendikçe mutluluğum artmıştı.
Bugünse, her an aynalarla barışık, hayali aynalarla vakit geçiren, olaylar karşısında onlara kendini soran ve kendini onlarda bulan biri haline geldim. Bu durumdan da oldukça memnunum.
Benim de yaptığım gibi yaşamda neler olduğunu ve bunların bizimle ilgili olanlarını anlamaya kendi içimizden başlıyoruz.
Dünya, ancak ve ancak bizim gördüğümüz ölçüde güzel ya da çirkindir.
Şövalye gibi
Beni bilmek, tanımak, ne aradığımızı bilmek, benliğimizde bulduklarımızı kabul etmek ve sonrasında beğenmediğimiz yönlerimiz için bir şeyler yapmaya çalışmak, kendimizi gerçekleştirmek, daha büyük bir ünvan gerektiriyor. Şövalye…
Bir şövalye edasıyla kendi kendimizi kabullenip kendimizi benliğimize karşı savunmamız ve mücadeleyi kazanma ruhu taşımamız gerekiyor.”
(Ben’i Hatırla kitabımdan)
Madde Bağımlılığı Nedir?
Madde bağımlılığı; kişinin kullandığı maddeye uzun süreli fiziksel ve psikolojik manada kenetlenerek, kişisel, toplumsal ve mesleki yaşamının kötüleşmesi şeklinde oluşan madde kullanım rahatsızlığıdır. Bu tanımı kullanabilmek için, kişinin maddeye karşı tolerans geliştirmiş olması ve maddenin kesilmesi ya da azaltılması durumunda kaygı, huzursuzluk, titreme gibi belirtilerin gözlenmesi gerekmektedir.
Dünya genelinde, son dönemlerde sıkça rastlanmaya başlanan madde kullanımlarına bakıldığında merkezi sinir sisteminde uyuşma yaratan, çoğu ağrı gideren, en başta gelenler arasındaysa; sigara, alkol, esrar, kokain, amfetamin, sedatifler sayılabilmektedir.
Madde Bağımlısı Olma Sebepleri Nelerdir?
İnsanın tarihsel gelişimine bakıldığından giderek yalnızlaşan, anneden ayrıldıktan sonra var olabilmek için çabalayan, bu süreçte dönem dönem kaygılarla karşılaşan, sevgi ihtiyacını karşılayamadığı durumlarla karşı karşıya gelen bir birey görürüz.
Bireyin karşılaştığı sorunlarla başa çıkabilmesi; psikolojik sağlamlığı, uygun düşünce ve davranışları geliştirebilmeyi, tecrübeyi, kişisel gelişimi zorunlu kılar. Bu aşamalarda, başarılı yol kat edememiş bireyler madde kullanımını, “yanlış” bir başa çıkma mekanizması olarak kullanmaya başlamış olabilmektedirler.
Salt Zevk Anlayışı Değil
Düşünülenin aksine, salt zevk arayışı veya kendine zarar verme güdüleriyle açıklanamayan madde bağımlılığı, kişilerin daha ziyade yaşamış oldukları boşluk, depresyon, özgüven eksikliği, sıkıntı, sorunlardan kaçma gibi sebeplerle başvurdukları zararlı yollardan biridir.
Kişi, eksik kendilik duygusu ve egosundaki yetersizlik gibi sebeplerle sıkıntı veren olayları hafifletmek arayışındayken bazı maddelere karşı bağımlılık geliştirebilmektedir.
Özellikle, çevre edinmekte zorlanan, içe kapanık, ailesinde var olduğunu hissedemeyen bir bireyin, kendisi gibi ilişki kurmakta zorlanan, yanlarında var olabileceğini hissettirecek, kendisi gibi madde kullanan kişileri arkadaş edindiğini görürüz.
Aile içinde dürtüsel davranış örüntülerinin olması, iletişimin ve aile desteğinin azlığı, çatışma ortamının fazlalığı, ebeveynlerin madde kullanma alışkanlıklarının olması gibi sebepler bağımlılık oluşumuna zemin hazırlayabilmektedir.
Kişi, stres durumunda yaşadığı kaygıyla gerçeği değerlendirme, kontrol, analiz ve karar verme aşamalarından geçerken yansıtma-inkar etme gibi savunma mekanizmalarını kullanabilir.
Bağımlılığa yatkın kişilerde kendini koruyan savunma mekanizmasının yokluğu, beraberinde hiperaktiflik ve agresiflik varlığını ön plana çıkarmaktadır.
Madde Bağımlısı Olma Sebepleri
- Benlik saygısının düşüklüğü
- Sağlıksız arkadaş ortamı
- Merak
- Kişilik problemleri
- Sağlıksız aile ortamı
- Sorunlardan kaçış isteği
- Dayanıksız ve güçsüz kişilik yapısı
- Duygusal yoksunluk
Uyuşturucu ile Mücadele
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1987 yılında uyuşturucu kullanılmayan sağlıklı bir toplum hedefine ulaşmak, uyuşturucu ile mücadele konusunda uluslararası alanda eylem ve iş birliğini güçlendirmek amacıyla 26 Haziran tarihini “Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü” olarak kabul etmiştir. Bu amaca yönelik farkındalık oluşturmak ve toplum bilincini artırmak amacıyla dünyada çeşitli etkinlikler yapılmaktadır.
Yapılan etkinliklerde, sağlıklı yaşam davranışlarının önemi vurgulanmakta ve uyuşturucu kullanımının zararlarına dikkat çekilmektedir.
Uyuşturucu kullanımı, toplumların hem bugününü hem de geleceğini tehdit eden, maddi ve manevi pek çok kayba sebep olan önemli bir sorundur.
Uyuşturucu kullanımına bağlı zararlar; sadece kullanıcıyla sınırlı sağlık zararlarından ibaret değildir.
Sağlık yönünden zararlarının yanı sıra; çoğu zaman kişinin ailesine, içinde bulunduğu çevreye ve toplumun tamamına yansıyan sosyal, hukuki, ekonomik zararları da beraberinde getirmektedir.
Kurumlararası İş Birliği Yapılıyor
Kurumlar arası iş birliği neticesinde hazırlanan eylem planlarında başta çocuklar ve gençler olmak üzere toplumun uyuşturucudan korunmasına yönelik önlemler adeta seferberlik anlayışıyla yaşama geçiriliyor.
Uyuşturucu kullanan bağımlıları tedaviye teşvik etmek ve hasta hekim arasındaki güven ilişkisini korumak oldukça önemli olmaktadır.
Uyuşturucuyla mücadele çalışmalarında görev yapan tüm kurumlar, bu alanda çalışan personellerinin sayı ve teknik kapasitesini artırmaya yönelik çalışmalarda da bulunmaktadır.
Uyuşturucuyla ilgili haberlerde dikkat edilecek hususlara yönelik bağlantılı medya kuruluşlarına da doğru bilgiyi vermek önemlidir.
Bağımlı Bireyler ve Çevreleri
Ülkemizde, bağımlılık tedavisi gören hastaların topluma kazandırılmasının sağlanması amacıyla tedavi merkezleri, devlet ve özel hastanelerdeki hekimlerimiz, bu önemli sorunla baş etmeye çalışan, her ne olursa olsun çocuğunu kazanmaya yürekli ailelerin yanlarında olmaktadırlar.
Kişinin bağımlılık tedavisi sonrası sosyal hayata yeniden entegrasyonun sağlanması da oldukça önem arz etmektedir. Bunun için sabırlı, çözüm odaklı, sevgi dolu olmalı ve tabii ki bilinçli hareket etmeliyiz.
Tedaviden de önemlisi, verilen bu kararı koruyabilmek ve bir daha aynı bağımlılığa geri dönmemektir.
Bağımlı bireyin çevresindekiler, öncelikle kendini koruma altına almayı düşünmeli; fakat bilinmelidir ki bağımlı kişinin yerinde bizler de olabilirdik, onların yaşadıklarını bire bir bizler deneyimleyebilirdik. Bunun içindir ki onları oldukları gibi kabullenip onlara sevgiyle bakmak bile kendimize ve onlara yaşatacağımız en iyi iyileştirme yolu olacaktır.
Gerçeklerle Yüz Yüze
Bazen gerçeklerle yüzleşmek istemeyebiliriz. Var olan sorunu görmezden gelmek, o sorunu daha da artıracaktır. Sorunu görmediğimiz an, o sorunun aslında sonrasında bizi acıtacağıdır. Bağımlılıkların temelindeki nedenler nelerdir? Bilinçaltından bilince çıkaracağımız çocukluğumuzda oluşan, anne karnında gerçekleşen, atalarımızdan bize aktarılan, geçmiş yaşamlarımızdan kaynaklanan olayların bizde uyandırdığı ‘duygu’ neyse; onun üzerinde duralım ve bu duyguların teker teker şifalanmasına niyet edelim.
Kaynak:
https://www.memorial.com.tr